2015 yılında tüm dünyayı sarsan Aylan bebeğin görüntüsünü unutmak mümkün mü? Bir masum bebeğin kıyıya vuran cansız bedeni, tüm insanlığın sorunudur. Ancak, en başta da bu duruma sebep olan vatandaşı olduğu ülkenin sorunudur.
Aradan geçen 6 yılın sonunda binlerce Suriye’li göçmen için geçmeye çalıştıkları Ege Denizi, ne yazık ki sonları oldu. Ve bugün ülkemizde, sayıları 5 milyonu bulan Suriyeli’ye, Afgan mülteciler eklenmektedir.
İç savaşlar; insanları kendi topraklarından kopararak, düzenlerini bozarak başka yurtlarda hayat mücadelesi vermelerine, büyük acılara ve trajedilere sebep olmaktadır.
Bulunduğumuz coğrafya için farklı dönemlerde çok tanıdık gelen bu olaylar, “Ya İstiklal, Ya Ölüm” diyerek Kurtuluş Savaşı mücadelesini veren, topraklarındaki işgali sonlandıran ve bu toprakları vatan yapan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları sayesinde ülkemiz için çok uzaktır.
21 Eylül Uluslararası Barış Günü vesilesi ile bir kez daha altını çizmek gerekir ki; "Yurtta sulh, cihanda sulh" yaklaşımı, işte bu noktada çok daha anlamlıdır. Kavganın süregeldiği hiçbir yerde huzur da olmaz, refah da.
O nedenledir ki, Suriye ve Afganistan örnekleri göstermektedir ki; içerde birlik olmak, ülkenin kurucu değerlerine sahip çıkmak, laik, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni ilelebet iç ve dış kavgalardan uzak tutmak en büyük kazanımımız ve aynı zamanda en büyük sorumluluğumuzdur. Zira, bize miras bırakılan bu ülke ve değerlerimiz, kadının adının olmadığı coğrafyamızda, çölde vaha gibidir.
Göç dalgasında önemli bir diğer husus, sayının kontrolsüz bir şekilde artması ile kültürel dokuya, demografik yapıya ve iç huzura zarar verecek riski taşımasıdır. Küçük küçük örneklerine de şahit olduğumuz olaylar, sıkı önlemlerin alınmasını gerekli kılmaktadır.
Bugün ülkemizde resmi işsizlik oranı %12’lerde iken, genç nüfusta bu oran %23’lerdedir. Yani, her 4 gençten birinin işsiz olduğu ülkemizde, özellikle 15-30 yaş aralığında işgücü olarak gelen mültecileri düşündüğümüzde durumun hassasiyeti daha net anlaşılacaktır. Sanayimizin böyle bir işgücüne ihtiyacı olmadığını, sanayimizin gücünü Türk mühendislerinden ve kalifiye işgücünden aldığını da vurgulamak isterim.
Zira, yüzyılın en büyük göç dalgası olarak nitelendirilen bir süreçte, özellikle de AB ülkelerinin Türkiye’yi bir göçmen sığınağına dönüştürme gayretlerini de kınıyor ve buna asla izin verilmemesi gerektiğine inanıyorum.
Karşı karşıya kaldığımız diğer bir küresel sorun ve risk, ekstrem iklim olaylarıdır. Bu kapsamda, Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı ile ticaretin ve üretimin şekli yeniden belirleniyor. 2015 yılında bir ilke imza atarak ülke genelinde ciddi farkındalık yarattığımız Sanayi 4.0 kitabını hazırlarken dedik ki: “Uyum Sağlayamayan Kaybedecek” ve biz bunu Pandemi döneminde net olarak gözlemledik. Bugün de, gezegenimizin iklim kriziyle karşı karşıya olduğu bir süreçte yine bir ilke imza atarak “Yeşil Sanayi Rehberi” kitabımızı hazırladık ve diyoruz ki, “Uyum Sağlamayan İhracat Yapamayacak.”
Çalışmaya katkı sağlayan, Odamız Çevre Çalışma Grubu Başkanı Sayın Erdoğan Çiçekçi başta olmak üzere, tüm üyelere ve kitabı kaleme alan Sayın Prof. Dr. Nuri Azbar’a teşekkürlerimi sunuyorum.
Son olarak, 99. yıldönümünde güzel İzmirimizin kurtuluş günü olan 9 Eylül’ü yürekten kutluyor, esarete son noktayı İzmir’de koyan başkomutan Mustafa Kemal Atatürk ve aziz şehitlerimizi, şükranla, saygıyla ve rahmetle anıyorum.