7 Haziran seçimleri öncesinde, Türkiye’nin yeni bir hikayeye ihtiyacı olduğu, mevcut hikayesini tükettiği ve dinamiklerini harekete geçirecek eylemlerin acilen hayata geçirilmesi gerektiğine dair öneriler, şahsım ve öngörü sahibi insanlar tarafından bir çok kereler dile getirilmiştir.
7 Haziran sonrasında Türkiye, gerçekten yeni bir “hikaye” sahibi oldu. Ancak bu hikaye, bir karabasan misali toplumun üzerine çöktü ve bedenen, ruhen bizleri sarstı, sarsmaya da devam etmektedir. Belki de kimsenin hiç uyanmak istemeyeceği kadar kötü bir rüyada gibiyiz.
Güzel ülkemizde yaşanan bu acıları ve endişeleri görmezden gelmemiz mümkün değildir. Her şehidimizle yüreğimiz bir kez daha dağlanırken, toplumsal huzurun ve barışın altına mayınlar döşenirken, böyle bir süreçte dahi toplumsal uzlaşma adına hiçbir adımın atılmaması, ötekiler, diğerleri ayrımlarının sonuna kadar yapılması bizleri derinden üzmektedir.
Siyasi erkin bu hususta proaktif davranması, halka ve piyasalara verilecek güven ortamı ile tüm bu kaos senaryolarının son bulması için şahsen “güçlü bir hükümetin” kurulması yönünde ısrarlı ve kararlı tutumumu sürdürdüm. Ne yazık ki, bizim endişelerimiz siyasi iradede yer bulmadı ve yeni bir seçim kararı alındı.
Ülkemiz için elbette ki en hayırlısı neyse o olsun. Dilerim ki, seçim sonuçları itibari ile bugün yaşadıklarımızı 1 Kasım sonrasında tekrar yaşamayalım.
Sınırlarımızdaki kaosa; Çin’in yarattığı dalga ve Fed etkisi eklenirken, ekonomide içsel dinamiklerimiz itibari ile bıçak sırtı bir durumda bulunduğumuz gerçeği ile de karşı karşıyayız. Ancak şuna yürekten inanıyorum ki, kurulacak Hükümetle birlikte, güven ortamının sağlanması ve aklı selim atılacak adımlar bizleri bu durumdan kurtaracaktır. Çünkü doğru yapılan siyasette, çözüm üretilir. Ancak, bugün sorun üretilmektedir. Bu da belirsizliği ve endişeleri arttırmaktadır.
Bu belirsizlik bugün kurlarda özellikle de Dolarda çok ciddi artışlara sebep olmuştur. Özel sektörün borcundan, ürettiğimiz ürünün hammaddesine, çiftçimizin kullandığı ithal yemden, vatandaşın yediği ete kadar, ödediği vergilere kadar çok geniş bir kesimi mağdur edecek bir artış söz konusudur. Bunun kısaca anlamı ise, dolardaki her artışın bizleri fakirleştirdiğidir.
Bu açıdan baktığımızda; doların sakinleşmesi ekonomideki gidişattan öte, ancak ve ancak siyasi iradenin “ben buradayım merak etmeyin” diyerek güveni sağlaması ile mümkün olacaktır. Bugün milletin iradesi yetersiz kalmış gibi görünse de, ümit ederiz ki, yine, yeni yeniden olacak 1 Kasım seçimleri ile milletin iradesi, belirsizliği ortadan kaldıracak, çözüm üretecek bir Hükümet yönünde tecelli eder ve yaşadığımız bu kabus bir daha yaşanmamak üzere son bulur. Aksi takdirde öngörülememezlikten dolayı; gerek siyasi, gerek güvenlik, gerekse ekonomi anlamında negatif ayrışmamız hızla devam edebilecektir.