2015 yılının bütününe damgasını vuran; seçimler, terör olayları ve daralan ihracat pazarlarımızın gölgesinde yıllık büyümenin %4 olarak kaydedilmesi söz konusu şartlar altında bir başarıdır. Küresel ölçekte değerlendirdiğimizde; Avrupa’ya göre büyüme performansımız çok iyi olmakla birlikte, kendi kategorimizdeki ülkelere göre performansımızın zayıf kaldığı bir gerçektir.
Bir başka gerçek de, her zaman altını çizdiğimiz gibi ortalama %5’e denk gelen potansiyelimizin altındaki büyümenin, istihdama ve gelecek hedefleri doğrultusunda gelişmeye yeterli katkıyı koyamayacağıdır.
Detaylara indiğimizde; 2015 yılında özel tüketimin %4,5, kamu tüketiminin %6,7, toplam yatırımların %3,6, mal ve hizmet ithalatının binde 3 oranında büyürken mal ve hizmet ihracatının binde 8 gerilemesi, madalyonun öteki yüzünü ortaya koymaktadır.
Dış politikada yaşadığımız sorunlar ve yakın coğrafyamızın içinde bulunduğu durum, ihracat pazarlarımızın daralmasına neden olmuş, net dış ticaret, Türkiye'nin büyüme hızını aşağıya çekmiştir.
Ekonominin iç taleple büyüyor olmasında, özel ve kamu tüketiminin öne çıkmasında özellikle, seçimler ve Suriye’li mülteciler hususu etkili olmuştur. Bu dağılım, büyümenin hem niteliği hem de sürdürülebilirliğine dair olumsuz işaretler vermektedir.
Sektörel bazda baktığımızda; tarım sektörünün yüzde 7,6, imalat sanayinin yüzde 3,8, inşaat sektörünün yüzde 1,7, hizmetler sektörünün yüzde 4,8 oranında büyüdüğünü görmekteyiz. Özel kesim yatırımları da, sadece %1,7 oranında büyüyebilmiştir.
Büyümenin sektörel dağılımında imalat sanayinin payının %24 ile ilk sırada yer alması; imalat sanayi büyümesinin genel büyümeye ve beraberinde tetikleyeceği, ticarete, finansa, hizmetler sektörüne olan katkısı ile birlikte dikkatle değerlendirilmelidir.
Payı %9 olan tarım sektörünün neredeyse yarısı oranında büyüyor olmasına rağmen, imalat sanayinin büyümeye tarımdan daha fazla katkı koyabiliyor olmasının ana nedeni, budur. İşte bu nedenden dolayı diyoruz ki; sanayi yatırımlarının ve üretimin önündeki engeller, bariyerler bir bir kaldırılmalı, gerekirse konjonktürel durumlarda pozitif ayrımcılığa tabi tutulmalıdır ki sanayici sadece işini büyütmeye odaklansın.
Çünkü, büyüyen sanayi, artan ihracat demek, büyüyen Türkiye demek, refah seviyesi yüksek bir millet demektir. Bu bağlantıyı çözmüş ve o yönde politikalar geliştiren ülkeler, bugün elde ettikleri çıktıları ile gücünü ortaya koymaktadırlar. Yani, yeni bir keşfe ihtiyaç yoktur.
Yani, büyüme verisi sadece bir rakamdan ibaret değildir. Bugün az büyüdük, yarın daha fazla büyürüz de değildir. Analizinde; uygulanan politikaların ne derece doğru olduğunu göstermekte, yapılması gerekenlere dair de önemli sinyaller vermektedir. Yeter ki, bakmasını bilelim ve yeter ki, proaktif davranabilelim.
%3-4 bandına sıkışmış bir büyüme ortamında; ülkemizin güvenlikten, dış politikaya, iç siyasetten ekonomik göstergelere kadar geniş bir alan içerisinde aşmak zorunda olduğu konular, her kesimi olumsuz etkileme özelliğine sahiptir. 2016 yılının, 2015 yılından daha zor geçeceğini ifade etmiş olsak da, ülkemizin büyük bir güce ve potansiyele sahip olduğunu da çok iyi biliyoruz. Pes etmeden, birlik ve beraberliğimizi bozmadan el ele dün nasıl başardıysak, bugün de başarabilir ve yarınlara da umut olabiliriz.
Bu vesile ile 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile Polis Teşkilatımızın 171. yıldönümünü kutluyor, başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, vatan savunmasında dünden bugüne şehit olan tüm güvenlik güçlerimizi şükranla ve minnetle anıyoruz.