Özellikle son 2 senedir ülkemizde ilk çeyrekler çok sancılı geçmeye başladı. İlk çeyrek yılın ilk 3 ayını kapsayınca ve bu da karamsar olunca yılın geriye kalanı için umutlanmak çok da kolay olmuyor. Zira gerek tüketici güven endeksi, gerekse reel kesim güven endeksinin geldiği dip nokta ilk çeyreğin yarattığı belirsizliği açıkça ortaya koymaktadır.
Ancak, şimdiden en zorlayıcı hususun kurlardaki ani oynaklık olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Dolar küresel piyasalarda ciddi bir artış ivmesine geçmiş olmakla birlikte Türk Lirası dolar karşısında en fazla değer kaybeden para birimi arasında yer almıştır. Bu tüm dengeleri etkilemekle birlikte özellikle de döviz açık pozisyonu olan reel kesim için ciddi risk oluşturmaktadır. Çünkü 183 milyar dolarlık açık pozisyonu sadece 3 ay içinde ekstradan yaklaşık 50 Milyar TL daha fazla artmıştır.
Artan dolar kurunun borç yükünün dışında;
· Şirketlerin bilançolarına kur farkı zararı yazmasına
· Vergi gelirlerinde azalmaya sebep verecektir.
· Bir diğer önemli nokta, şirketlerin bu öngörülemeyen borç yükünün ister istemez fiyatlara yansıyacak olması ve talep kısılmasına kadar gidilecek olmasıdır.
Küresel rekabet ortamında rakiplerimizle eşit şartları talep ederken, her geçen gün maliyetlerimizi artıran, talebi kısan etkenlerle reel kesim olarak baş etmekte artık çok zorlanıyoruz. Petrol fiyatlarındaki azalışı, kurlardaki artış nedeniyle ne yazık ki avantaja dahi çeviremiyoruz.
Üreterek büyüme ve kalkınma hedefi olan ülkemizde, üretim yapmak adeta imkansızlaşıyor.
Küresel piyasalarda yaşanılanlarla birlikte içerde de ekonomiye ilişkin beklentiler bozulurken, küresel krizde fark yaratan Türkiye’nin, ne yazık ki şimdi de dünyadan negatif ayrışma riski ile karşı karşıya olduğunu görüyoruz.
Türkiye çok güçlü aktörlere, çok dinamik bir yapıya sahip elbette ki ülkemizin gücüne, potansiyeline inancımız sonsuz. Ancak, zorlayıcı şartlar ve açıklanan göstergeler yatırım, üretim, istihdam, ihracat penceresinden, ekonominin kırılganlığının acilen azaltılması gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Ekonomisi yaklaşık her 7 yılda bir krize giren ülkemizde karar vericiler çok dikkatli davranmalı ve sonuç odaklı adımlar atmalıdır. Gerek reel sektörün endişeleri, gerekse de yabancı yatırımcıların tereddütleri bir an evvel giderilmelidir.
Mart ayında 100. yıldönümünü gururla kutladığımız Çanakkale Deniz Zaferi’nde tarih yazan Çanakkale Ruhu’na ihtiyaç duyduğumuz bir süreçten geçmekteyiz. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, şehitlerimizi rahmetle ve şükranla birkez daha anarken, kenetlenmeyi, birlik ve beraberliği başardığımız sürece nice zaferlerin bizimle olacağına olan inancımı ifade etmek isterim.