Dünyadaki değişim, dönüşüm inanılmaz bir hızda ilerlerken, her gelen yeni yıl bir önceki yıldan devir aldığı sorunlarla daha zorlu geçmeye aday durumda.
Öyle ki, geldiğimiz noktada küresel ekonomide;
1. Çin’deki yavaşlama ile küresel büyüme ve ticarette daralma
2. Başta AB ülkeleri olmak üzere küresel borçlanmada artma
3. AB ülkelerinde borç kaynaklı ekonomik daralma
4. Finansman temininin pahalılaşması
5. Brexit’ın piyasaları olumsuz etkilemesi
6. ABD-Çin ve ABD-AB ticaret savaşının derinleşmesi
7. Parasal ve mali politikaların yaratacağı belirsizlikler,
8. Jeopolitik risklerin yeniden öne çıkması vb. konular
2019 için belirsizlik atmosferini beslerken, riskleri de artırmaktadır.
Bu risklere, ülkemizde 2018 yılının son çeyreğinde başlayan ve bugün tüm göstergelere de yansıyan sanayideki daralma ve iç piyasadaki ödeme sıkıntısı eklendiğinde, mücadele ile geçecek günlerin özellikle de üreticilerimizi beklediğini söylemek yanlış olmayacaktır. 31 Mart 2019 yerel seçimler sonrası ise bu mücadeleyi netleştirecektir.
Bununla birlikte, FED’in politikasında yumuşama ve petrol fiyatlarının düşmesi gibi küresel krizin yarattığı fırsatlar, bu kez ülkemizin lehine görünmektedir. Aksi bir değişiklik olmadan, pazarımızı genişleterek ihracat atağına geçtiğimizde ve katma değerli üretimde aşama kaydettiğimizde, ibre kesinlikle bizden yana olacaktır.
Ancak, küresel ekonomide dengeler o kadar hızlı değişmekte ki, bu süreci kazanca döndürmek için olaylar karşısında proaktif olmak ve mevcut ödevleri yerine getirmek gerekmektedir.
Kuşkusuz, ekonomi yönetimimiz süreci dikkatle izlemekte ve gerekli öncü adımlar atmaktadır. Bugünü kurtaran bu adımlardan uzun vadeli eylem planlarına geçtiğimizde ülkemiz için krizleri fırsata dönüştürmek çok daha kolay ve avantajlı olacaktır.
Unutulmamalıdır ki, bugün küresel ekonomi yeni bir sanayileşme atağı içindedir. Bir yanda gelişen ülkeler ileri teknoloji içeren sanayiye yönelirken, bir yanda da yeni sanayileşen ülkeler ve de yeni nesil sanayiler pazarda yer bulmaktadır.
İşte bu nedenlerle, her geçen gün kırılganlıklarımızı da artıran, tüm kesimlerce de dile getirilen yapısal reformlar, 2019 iş planına mutlaka alınmalıdır.
Öncelikli olarak gördüklerimizden ilki; getireceği sermaye, yaratacağı katma değer ve istihdam açısından önemsediğimiz doğrudan yabancı yatırımların önemsedikleri hukukun üstünlüğü ilkesini tartışmaya açmayacak şekilde yapılandırmamız,
İkincisi de, ülkemizin geleceğini şekillendirecek gençlerimize günün şartlarına uygun beceriler kazandıracak, işgücü piyasasında arz-talep dengesine cevap verecek, geleceğin üretim yapısına uygun bir eğitim reformunun ortak akılla hayata geçirilmesidir.
Diğer yandan; sanayicimiz de stok tutmayarak, maliyet tasarrufu yaparak, Hükümetin sunduğu desteklerden yararlanarak, alternatif risk yönetimini planlayarak, tedarikçi ve müşterilerini daha titiz seçerek, öz sermayesini artırarak, ihracat yaparak ve yabancılarla işbirliği içerisinde 2019 yılını minimum zararla atlatmaya çalışmalıdır.
Siyasi irade ve tüm yetkili kadrolarımızın da kararlılığı ile birlikte, ortak akılla üstesinden gelemeyeceğimiz sorunların olmadığı inancındayım. Akıl ve bilim ışığında Türkiye’yi daha üst noktalara taşımak hepimizin sorumluluğudur. Diliyorum ki, 2019 yılı bu yolda atılmış adımların ve sanayimizin yeniden parladığı bir yıl olsun.