Hasta adam için umut kalmamıştı. Yoksulluk, umutsuzluk, imkansızlık, tükenmişlik halkın içine düştüğü durumdu. Dönemin büyük devletleri, paylaşımın peşindeydi ama göremedikleri bir şey vardı. İngiltere Başbakanı David Lloyd George’un da dediği gibi; “Şu talihsizliğimize bakın ki, 20. yüzyılın dahisi Türklere nasip oldu ve kader onu bizim karşımıza çıkardı.”
Evet, Amerikalı tarihçi ve psikiyatrist Prof. Arnold Ludwig yıllar sonra; “sıfırdan ülke yaratmak, toprakları genişletmek, iktidarda kalınan süre, askeri başarı, sosyal mühendislik, ekonomik başarı, devlet adamlığı, ideoloji ortaya koyma, ahlaken örnek olma, siyasi miras ve ülkenin nüfusu” ölçütlerinden oluşturarak dünya liderlerini puanladığı bir sistemde Cumhuriyeti'mizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü, 1941 lider içinde “20'nci yüzyılın en büyük lideri” olarak nitelendirmesini dayanakları ile sunar.
Yüzyılın lideri ile 4 yıllık zorlu ve meşakkatli bir mücadelenin sonunda kazanılan zafer, salt bir zaferin çok ötesindeydi. Hasta adama rağmen, sıfırdan bir ülke yaratan, ona can veren, ruh katan, şanlı bayrağı dalgalandıran, bereketli toprakları vatan, zengin kültürü ile bu milleti millet yapan bir zafer.
29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti; kararlılığın, vatanseverliğin, fedakarlığın, aklın, birlikteliğin, inancın, bağımsızlığın simgesidir. Cumhuriyet, boyunduruk altına girmektense, ölmeyi tercih eden bir milletin yansımasıdır. Cumhuriyet, bu millet için “Ya İstiklal Ya Ölüm”dür. Üstelik, kadın, çocuk, erkek, yaşlı, fakir, zengin demeden;..lazıyla, çerkeziyle, kürdüyle el ele, omuz omuza..Tüm ezilen milletlere, coğrafyalara örnek olan bir mücadele.
Büyük bir gururla, heyecanla beklediğimiz 100. yıla doğru yaklaşırken, O gün Meclisin sahneden çekilmesini bekleyen dış güçler, bugün de aynı heves içerisinde türlü oyunların peşinde olabilir. Ancak, bu milletin DNA’sındaki birliktelik ve inancı yok saymakta, aklın ve bilimin ışığında güçlü temellerle kurulan, laik, çağdaş, sanayileşmiş bir ülkenin toplumunu küçümsemektedirler.
Bize düşen, tarihin tozlu sayfalardan ibaret olmadığını hatırlamak, 29 Ekim ruhu ile her alanda daha güçlü, daha çağdaş, daha müreffef bir Türkiye için birlikte, hep birlikte mücadele etmektir. Dün yırtık çorapları, gömlekleri yamalayan Ayşe ninelerden, gözünü kırpmadan savaşan Kara Fatma’lara, yırtık çarıkları ile cepheden cepheye koşan Mehmetçik’ten, Seyit onbaşılara, Hasan Tahsin’lere kadar bu topraklarda en ufak hakkı olan her bir yiğit, cesur vatan evladına borcumuz büyüktür.
29 Ekim 1923 günü Meclis’te konuşan Ulu Önder: “Milletimiz kendisinde var olan vasıfları ve değeri, hükumetin yeni adıyla, medeniyet dünyasına çok daha kolaylıkla gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, dünya devletleri arasında tuttuğu yere lâyık olduğunu eserleriyle ispat edecektir.” İşte bugün de, çağın gerektirdiği eserlerle, daha büyük hedefler için daha sağlam adımlar atmaya ihtiyacımız var. Hatırlayalım, hatırlatalım: Atalarımız, dün birlikte başardı. Bizler de, bugün birlikte başaracağız.
İçinde olduğumuz Covid-19 sürecini de elbet atlatacağız. Elbet yara alacağız. Ancak, yarınlara umutla bakmaya, Türk ürünlerini boykot edenlere cevabı yine ürettiklerimizle vermeye, bize bırakılan mirası evlatlarımıza misliyle devretmek için çalışmaya, dijital çağda gençlerimizi üretime ortak etmeye, çocuklarımızı dijital dönüşümün güçlü bir unsuru yapmaya mecburuz. Unutmayalım ki, “Uyum Sağlayamayan Kaybedecek.”
Bu düşüncelerle, Cumhuriyetimizin 97. yılını coşkuyla kutluyor, başta ebedi liderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, geçmişten bugüne tüm aziz şehitlerimizi rahmet ve şükranla anıyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun. Kahraman gazilerimizin önünde saygı ile eğiliyorum.