Küresel ekonomi yön değiştirmeye çalışırken, siyasi eğilimlerde de ekonomiyi etkileyecek derecede değişimler yaşanmaktadır. Özellikle terörle tanışan Avrupa ve Trump sonrası Amerika Müslüman karşıtı söylem ve eylemleri ile dünyayı farklı bir çizgiye sürüklemektedir.
Bu karşıtlık karşılıklı iletişimi zorlaştırmakla birlikle, ticaret yapmayı da güçleştirmektedir. Son olarak, Hollanda ile yaşadığımız sıkıntı Avrupa’nın bundan sonraki süreçte Müslümanlara karşı takınacağı tavrı göstermesi açısından oldukça önemlidir. İhracatının yarısını Avrupa’ya gerçekleştiren ve milyonlarca vatandaşı yurtdışında yaşayan Türkiye için de bu durum büyük hassasiyet içermektedir.
Son yıllarda, içerde ve dışarda bunun gibi beklenmedik öyle olayların içinde kendimizi buluyoruz ki, öngörülebilir bir ülke olmanın her geçen gün çok daha uzağına düşüyoruz. Oysa ki, küresel ekonomiler bu holigan tavırlarının yanı sıra çok hızlı değişen teknoloji karşısında laf değil, iş üretmeye son hızla devam etmektedirler. Birkaç örnek verelim;
Yani, Dünya bilime koşarken, yüksek katma değerli üretimle yoluna devam ederken, bizim sadece konuşuyor olmamız, eyleme geçmememiz ne yazık ki ilerlememizin önündeki en büyük engeldir.
Silkinip kendimize gelmemiz ve rotamızı dünyadaki gelişmeler doğrultusunda belirlememiz kaçınılmaz bir durumdur. Biz bunu geciktirdikçe, gençlerimiz için gelecek bir o kadar zorlaşacaktır. Bugün geleceğimiz olan her 4 gençten biri ve her 3 üniversite mezunundan biri işsizdir. Bir tarafta %12,7’ye yükselen işsizlik oranımız, diğer tarafta her yıl işgücüne katılan yaklaşık 1 milyon gencimiz bulunmaktadır. Bizler ara eleman ararken, meslek lisesi mezunu her 4 gençten biri de iş aramaktadır.
Dünya bilimin, yüksek teknolojinin peşinde iken, eğitimli gençlerimizin iş peşinde koşması ülkemizin en büyük kaybıdır. Bu kaybı gidermek için de istihdam seferberliği önemli olmakla birlikte, tek başına yetmemektedir. Yeni istihdam yaratmanın en birinci yolu kuşkusuz yeni yatırım alanları oluşturmaktır. Ancak, topyekün, eğitimden hukuka kadar geniş bir perspektifte olayları ele alıp, reformist adımları harekete geçirmek zorundayız. Kaybettiğimiz zamanı ancak bu şekilde telafi edebiliriz. Sıkça yapılan seçimleri, politikayı, siyasi söylemleri bir kenara bırakıp, dünyadaki yaklaşımları dikkate alarak yol almak zorundayız.
Bizi ileriye taşıyacak olan stratejik adımlar ve stratejik dostluklarla yola devam etmekten başka da bir çaremiz yoktur. Aksi takdirde, ilk 10 büyük ekonomi olma potansiyeli taşıyan bir ülkeye ve nezih bir millete yazık etmiş oluruz.