İki genel seçimin 3 ay içinde gerçekleştirildiği ülkemizde, milletimizin iradesi istikrar doğrultusunda yine tek parti olarak tecelli etmiştir. Bundan sonra artık önümüze bakmak zorundayız ve başka da bir seçeneğimiz bulunmamaktadır. Sayın Başbakanın da ifade ettiği gibi; “tek başına iş başına” sloganı doğrultusunda hareket etmeliyiz. Çünkü ülkemiz, iç ve dış ekonomik ve politik koşulların oldukça zorlu geçtiği bir konjonktürde bulunuyor.
Ortadoğu ile bütünleşen terör, aylardır ülkemizin üstünde karabasan gibi çökmüş durumda. Paris’te yapılan büyük katliamla, ülkemizin sürekli yüz yüze kaldığı terörün, aslında nasıl küresel bir tehdit olduğu gerçeği gözler önüne serilmiştir. Ev sahipliğini yaptığımız G20 Zirvesi’nin içeriği ekonomi olmasına rağmen, Antalya 2015’i diğerlerinden farklı kılan ne yazık ki, yaşanan terör olayları ve mülteci konularının gündemin odağına yerleşmiş olmasıdır.
Paris terörü; Türkiye’nin bu coğrafyadaki varlığını ve önemini bir kez daha tüm dünyaya gösterirken, küresel boyuta sıçrayan terör için tek ses olunması zorunluluğunu da açıkça ortaya koymuştur.
Çünkü, terörün olduğu yerde, ekonomiyi güçlü kılmak ve toplumsal huzuru sağlamak mümkün değildir.
Bu nedenle bizler de, önce güvenliğin sağlanmasını, terör belasının sonlandırılmasını Hükümetimizden bekliyoruz. Bu vesileyle; yeni kurulan kabineyi tebrik ediyor, ülkemiz adına hayırlı işlere imza atmalarını gönülden diliyoruz. Kabinede İzmir’in temsil ediliyor olmasını da ayrı bir sevinçle karşıladık.
Böyle bir süreçte, politik istikrarın sağlanmasını ve ülke meselelerine yoğunlaşılmasını önemserken, ekonomi yönetimimizin sorumluluğunun da dünden daha fazla olduğu inancındayız.
Baktığımızda; güvenlik, ekonomi ve ayrışma olmak üzere 3 farklı konu bugün ülkemiz için birer risk unsurudur. Söz konusu riskler birbiriyle o kadar iç içe geçmiş bir durumdaki her birini ülkemize yıkıcı zarar vermeden bertaraf etmemiz gerekmektedir.
Birçok uluslararası değerlendirme kuruluşu tarafından; ülkemiz dinamik bir yapısı olmasına rağmen, bazı kırılganlıklarından dolayı riskli ekonomiler arasında gösterilmiştir.
Önümüzdeki döneme ilişkin özellikle altını çizmek istediğimiz husus; 2015 yılında siyasetin gölgesinde kalan ekonomideki önceliklerimizdir. Bizim sıralamamızda;
Söz konusu bu 5 madde, her biri kendi içinde derinliği olan ve gerek kapsamı, gerekse etkileri açısından ekonomiyi etkileyecek konulardır. Eğer bu maddelerden bir veya birkaçı es geçilirse, ne yazık ki, üzülen tarafın ülkemiz olacağı inancındayım.
Bu çerçevede ülkemizin menfaatleri doğrultusunda; iktidarı ve muhalefetiyle sorumluluk bilinciyle hareket edilmesini, bizlerin de büyüme modeli ve sanayileşme stratejisinin oluşturulmasında tecrübeler ve fikri bağlamda katkı vermeye hazır olduğumuzu ifade etmek istiyoruz.
Son yaşadığımız Asgari Ücret uygulaması örneğinde de olduğu gibi haklı taleplerimizin dikkate alınmasını bekliyoruz. İşverenler olarak elbette ki, asgari ücretin açlık sınırının çok altında kalması taraftarı değiliz. Ancak, maliyetin tek taraflı karşılanmasını da adil bulmuyoruz. O nedenle, %30'luk asgari ücret artışının işverene getirdiği maliyetin devlet tarafından üstlenilmesinin içinde bulunduğumuz rekabet koşulları açısından en uygun alternatif olduğu görüşündeyiz. Ümit ediyoruz ki, Türkiye’nin yeniden yükselişe geçeceği bir döneme doğru hızla yol alırız.