2017 yılı, ekonomik açıdan içerdeki dinamiklerimizi harekete geçirebilmek adına önemli proaktif adımların atıldığı ve kısmen de olsa bu girişimlerin meyvelerini aldığımız bir yıl olmuştur.
Piyasayı canlandıran; KGF kredileri, Eximbank destekleri, Rusya ile normalleşme süreci, kur artışları ile gelen ihracat artışı, vergi indirimleri ve istihdam teşvikleri özellikle ilk 3 çeyrekte etkisini, Çin ve Hindistan’ı geride bırakan %11’lik bir büyüme ile göstermiştir. Bu bir başarıdır ama her zaman altını çizdiğimiz husus bunun sürdürülebilir olmasıdır.
"Milli İstihdam Seferberliği" ile yapılmak istenen kadınlar, gençler ve engellilere yönelik teşvikler ve düzenlemeler de, yeterli istihdamı sağlayamayan büyümenin açıklarını kapatmak için önemli adımlardır. Zira, “İstihdam Şurası Milli istihdam Seferberliği Ödül Töreni”nde de Sayın Cumhurbaşkanı’nın “2017 yılında 1,5 milyon kişiye ilave istihdam sağlanması, Türk özel sektörünün ülkesi için birlikteliğinin başarısıdır…Hedefe ulaşmanın yolu üretmekten, özellikle de yenilenmekten geçiyor” vurgusu oldukça önemliydi.
Bizim de ısrarla altını çizdiğimiz gibi sürdürülebilir bir büyümeye bunun için de; bilgi odaklı ekonomiye yönelmemiz yani nitelikli işgücü ile yüksek katma değerli üretimi acilen dönüşüm stratejimizin baş aktörü yapmamız gerekmektedir.
Sanayi 4.0 süreci ile ülkeler dijitalleşmeyi bireylerden, şehirlere, işletmelerden fabrikalara kadar merkeze alarak akıllı topluma doğru hızla ilerlemektedir. O nedenle, bizim bugün hala eğitim sistemimizi kurgulama aşamasındaki kısırdöngüden kurtulmamız ve KOBİ’lerimizin de yeni teknolojilere kapılarını açması 2018 yılında ivedilikle yapılması gerekenler arasındadır.
Çünkü, küresel gelişmeleri politik başlığında incelediğimizde;
Terörün küresel bir sorun olarak devam etmesi, Ortadoğu’daki çatışmaların, ayrışmaların küresel ilişkileri etkileyecek bir boyuta ulaşması, Mülteci meselesinin çözülememesi, Daha muhafazakar ve korumacı bir yapının batıda hakim olması, Kudüs sorunu ülkeler arası dengeleri bozmuştur ve bozmaya da devam edecek gibi görünmektedir.
Ekonomik açıdan en önemli husus Sanayi 4.0 süreci ile birlikte değişen üretim sürecinin çok yönlü etkileri ile FED’in faiz artırım kararlılığını göstermesi ve yeni ittifakların oluşmasıdır. Ancak, ABD’nin toparlanması ve özellikle de ihracat pazarımızın yarısını oluşturan AB’nin büyüyecek olması ev ödevlerimizi tamamlamamız halinde Türkiye’yi olumlu ayrıştırabilir.
Bununla birlikte yapmamız gerekenleri yapmaz isek, dış politikamızdaki gerginliklerin devam etmesi, AB üyelik sürecimizin durma noktasına gelmesi, Ortadoğu’daki ayrışma, Türkiye algısının giderek kötüleşmesi, doğrudan yabancı yatırımcının ilgisinin azalması, kur ve enflasyon baskısı, olası küresel risklerle birlikte iş dünyamızın çetin bir yıla hazırlıklı olmasını gerektirmektedir.
Bu şekilde değerlendirdiğimizde, 2018’in 2017’den daha zor bir yıl olacağını söylememiz kötümserlik değil, rasyonel bir yaklaşım olarak görülmelidir. Aynı rasyonellik içerisinde doğru hamleler de bizi pozitif ayrıştıracaktır.
Son olarak ifade etmek isterim ki, ekonomik göstergeler de siyasi tansiyon da dönemsel iniş çıkış içerisinde olabilir. Esas olan, bizim milletçe birliğimizi, bütünlüğümüzü, değerlerimizi korumamızdır.
Bulunduğumuz coğrafyada bizi üstün kılan, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere emaneti olan Laik Türkiye Cumhuriyetini yüceltmek için çalışmamız, tükettiğinden daha fazla üreten bir toplum olmamız temel hedefimiz olmalıdır. 2018 yılının, yeni umutlarla birlikte, sağlık, mutluluk, barış, bereket getirmesini diliyorum.