2016 yılı Temmuz ayının ardından, 2018 yılı Ağustos ayı da, Türkiye için sancılı yeni bir süreci işaret etmektedir. Sancının temelini ekonomi oluştururken, hazırlıklı olmak zorunda olduğumuz zorlu bir kış bizleri bekliyor.
ABD ile yaşadığımız politik ve ekonomik kriz, süreci tetiklemeye devam etmektedir. İzmir iş dünyası olarak, ABD’nin Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yaptırım uygulanmasına karşı ortak bir tepki gösterdik. Alınan kararın, hukuk devleti anlayışı ile çelişen, devletlerarası ilişkilerin dayandığı geleneklere ve etik ilkelere aykırı olduğunu, bu süreçte devletimizin ve hükümetimizin yanında olduğumuzu kamuoyuna açıkladık.
Ne yazık ki, bu yaptırımın ardından ABD, Türkiye’ye yönelik alüminyum için %20, çelik için %50 gümrük tarifesi ile yeni bir yaptırım kararı aldı. Son olarak da, F-35 teslimatı kararını geçici olarak beklendiği gibi durdurdu. Libya, Lübnan, K.Kore, Çin, İran, Rusya, Kanada, Meksika ve şimdi de Türkiye. Böyle de kalmayacaktır. Peki, bu işin sonu nereye varacak.
En iyi ekonomistler, konunun uzmanları dahi geleceğe ilişkin net bir açıklama yapamıyorlar. Çünkü, Trump gibi öngörülemez bir lider dünyayı yenden şekillendirmeye, ticarete yön vermeye çalışmaktadır.
1990’larda başlayan hızlı küreselleşme süreci, Trump’ın Başkanlığı ile başka bir platforma taşınırken, Türkiye gibi dış kaynak bağımlısı ülkeler için de soğuk rüzgarlar estiriyor.
Jeopolitik risklerimiz devam ederken, ekonomik kırılganlıklarımızın uluslararası politika ile birlikte ilk sıraya yerleşmiş olması bu süreçte risklerimizi de artırmıştır. Ürettiğimizden çok tükettiğimiz için cari açığı, cari açık verdiğimiz için dış borçları artan ülkemizin küresel gelişmelerden etkilenmesi kaçınılmazdı. Kazancımızdan fazla harcamamız, ihracatımızdan fazla ithalatımız, gelirimizden fazla borcumuz var.
Açıkçası, bu noktaya gelmiş olmaktan içimiz acıyor. Çünkü, ülkemiz bunu hak etmemektedir. Kazanımlarımız, avantajlarımız erime riski ile karşı karşıyadır. Maruz kaldığımız durum bizleri tedirgin etse de, kuşkusuz pes etmemiz beklenemez. İş dünyası olarak, krizlere karşı her zaman yelkenimizi açmayı bildik. Ancak, bu kriz ödevlerimizi yerine getiremediğimiz için dışardan yapılan ataklarla ve içerdeki panikle bugün bu noktaya ulaşmıştır.
Tüm kesimler, iyi niyetle ülkemize olan sorumluluk bilinciyle yapılması gerekenleri sıralıyor. Aynı bilinçle biz de kısa vadede, öncelikli yapılması gerekenlerin altını çizmek istiyoruz. Çünkü, bu davranış şekli, ekonomiye nefes aldıracak, zaman kazandıracaktır.
Ne yapmalıyız?
Bunları önümüzdeki dönemde yapmaya başlarsak, dinamik özel sektörü ile Jeopolitik avantajları ve potansiyeli ile yatırımcısına kazandırmaya devam eden yapısı ile Türkiye, vazgeçilmezliğini bir kez daha çok güçlü bir şekilde Trump’a rağmen, tüm dünyaya kanıtlayacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi “Ekonomimiz güçlüdür bu savaşı biz kazanacağız.” Cumhuriyetimiz kurulurken gösterilen irade ve sağlanan birlik, bugün yeniden hayat bulmalıdır. Bu süreci en az hasarla atlatabilmemiz için bu birlikteliğe ihtiyacımız olduğu unutulmamalıdır.
30 Ağustos’ta Zafer Bayramını, 9 Eylül’de İzmir’in kurtuluşunu canları pahasına bu millete armağan eden başta Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere, vatan uğruna mücadele eden silah arkadaşlarını minnetle ve rahmetle anıyoruz. Ruhları şad olsun.