Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılına doğru yaklaşırken; hem çok heyecanlıyız hem de hedeflerimizi gerçekleştirmek için çok çalışmamız gerektiğinin farkındayız.
Farkındayız ama içinde bulunduğumuz süreç itibari ile 100. yıla yakışmayan bir tablo ile de karşı karşıyayız. Neden mi?
Çünkü, öncelikle son 5 yılda 7 seçim yapmışız. Son olarak, 31 Mart yerel seçimlerini gerçekleştirdik. Sonuçların, ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum.
Seçimlerin demokrasinin bir gereği olduğuna inanıyoruz. Ancak, karşıt bir görüşe, muhalefete olan hoşgörümüz her geçen gün azalıyor ve her geçen gün derinleşen bir ayrışma ve kutuplaşma içine giriyoruz. Son olarak, bunu şehidimizin cenaze töreninde Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırıda yaşadık. İşte bu görüntüler ve bu ayrışma; mezhebi, doğduğu yeri, cinsiyeti ne olursa olsun Kurtuluş Savaşımızda tek yürek olan atalarımızın kanıyla suladığı bu topraklara ve 100. yılımıza yakışmıyor.
Cumhuriyetin kurulması ile birlikte; toplumun eğitilmesinden, kalkınmasına, kurumların yapılanmasından fabrikalarımızın açılmasına kadar çok önemli atılımlarla ülkemiz bugün sahip olduğumuz o sağlam temellerini çok başarılı bir biçimde atmıştır. Ancak, içinde bulunduğumuz süreç itibari ile özellikle dışa bağlı üretim yapımız ekonomimizi de zorlamaktadır. Geçmişteki üretim başarımızı kaybettikçe, ekonomimiz çok daha kırılganlaştı ve bugün verimli topraklarımızda üretmemiz gereken birçok ürünü ithal eder noktaya geldik. Biz kendi markamızı, markalarımızı yaratmalıyız derken, bu tablo kuşkusuz 100. yılımıza hiç yakışmıyor.
Kurtuluş mücadelemizin ardından başlatılan eğitim seferberliği meyvelerini vermiş ve ülkemiz yıllar itibari ile her alanda çok başarılı isimleri kendi eğitim sisteminden çıkartmayı başarmıştır. Ne yazık ki, belki de son 20-30 yıldır günümüzün ihtiyaçlarını karşılamayan farklı sistemlerin denenmesi ile eğitimde dünya ortalamasının çok gerisinde kalan bir gençlik yetiştiriyoruz. Okuduğunu anlayamayan, analiz yapamayan, hayatımızın merkezindeki matematiği kavrayamayan, ileri teknoloji üretmenin uzağında bir nesil, 100. yılımıza hiç ama hiç yakışmıyor.
O nedenle, bugünden atılması gereken adımlarla, 100. yılımızı, gururla ve mutlulukla kutlamak istiyoruz. Yeniden bir olarak, bizi biz yapan değerlerimizle toplumsal sağduyu ve dayanışmayı canlandırarak, kendi milli kaynaklarımızla üreterek, köylümüzü yeniden milletin efendisi yaparak, demografik penceremiz olan çocuklarımızı geleceğin dünyasına hazırlayarak, dünyanın ayakta alkışladığı bir ülke olabiliriz. Bunu başarabiliriz.
Hiçbir şey için geç değildir. Bu, bizim güzel ülkemize, atalarımıza olan borcumuzdur. Çünkü, birçok kez altını çizdiğim gibi “Başka Türkiye Yok” diyor ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’mızı kutluyor, başta Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere geçmişten bugüne tüm şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi tek tek saygı ve şükranla anıyorum.