Dünyanın içinde bulunduğu çoklu krizlerle örülü bir süreçte, Türkiye olarak ve özellikle de Türk sanayicileri olarak her geçen gün risklerimiz giderek artıyor. Bu risklere, coğrafyamızda artan sıcak savaşlar, çatışmalar da eklenince, riskleri yönetmek, mevcut şartlarda ayakta kalabilmek, belirsizlik ortamında yön bulabilmek giderek güçleşiyor.
OECD’nin Haziran ayına ait Ekonomik Görünüm Raporu’nda; küresel ekonomi için 2025 ve 2026 yıllarına dair enflasyon beklentileri yukarı yönlü, büyüme beklentileri ise aşağı yönlü revize öngörüleri paylaşıldı. Yani, küçülen, sorunlu ekonomiler, imalat sanayimiz açısından risklerin devam edeceğini gösteriyor.
Son açıklanan 2025 yılı ilk çeyrek büyüme verisi de bu durumu teyit ediyor. Son dört çeyreğin üçünde imalat sanayi negatif seyrediyor. Yani, sanayimiz daralıyor ve milli gelirden aldığı pay geriliyor. Dezenflasyonist programın yan etkilerinin en şiddetli yaşandığı alanın sanayi olduğu çok açıktır. Burada önemli olan husus, bu yan etkilerin sanayisizleşme sürecine giderek katkı sağladığının görülmesidir.
Oysa ki, sanayileşmede sıçrama yapan, aynı kategoride rekabet ettiğimiz Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya gibi ülkelerde sanayi dostu politikalar uygulanarak, yatırım ortamı iyileştirilerek bu noktaya gelmişlerdir. Benzer politikalara bizim de acil ihtiyacımız vardır.
Gerek Mayıs ayında gerçekleşen TOBB Türkiye Ekonomik Şura’sında, gerekse Haziran ayında Cumhurbaşkanı Yardımcımız Sayın Cevdet Yılmaz’ın başkanlığında yapılan Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu (YOİKK) toplantısında; başta finansmana erişim olmak üzere, yüksek faizlerin sanayimizi dolayısıyla sürdürülebilir büyümeyi riske ettiğini, mesleki eğitimin uygulamaya dönük formu ile ivedilikle cazibesinin artırılmasını, Orta Vadeli Program hedeflerine sadık kalınmasını, GES yatırımlarına çözüm bulunması ve yatırım ortamına ilişkin diğer konuları dile getirdik.
Geçtiğimiz hafta Malmö’de Avrupa’dan 25’e yakın Oda başkanlarının olduğu toplantıda, Avrupa’daki ülkelerde yaşanılan en büyük sıkıntılar nelerdir? Sorusuna verilen ortak cevaplarda; artan enerji fiyatları, nitelikli eleman açığı, rekabet gücü, mevzuatın sadeleştirilmesi ve Uzakdoğu ile rekabetin zorlaşması gibi konular öne çıkmış. Ülkemiz için de geçerli olan bu başlıklara ek olarak, yüksek enflasyon ve yüksek faizi de eklediğimizde, sanayicimizin rekabet gücünün negatif ayrıştığını çok net görebiliyoruz. O nedenle, sorunlu alanlara somut cevap verebilecek yeni bir ekonomik programa ihtiyaç olduğu inancındayım.
Bu kapsamda, yatırım ortamına ilişkin açıklanan yeni teşvik sistemini yatırımcıların motivasyonu açısından önemsiyorum. Özellikle, Türkiye Yüzyılı Kalkınma Hamlesi Programı Kapsamındaki destekler, nitelikli yatırımlara ivme katacaktır.
Diğer yandan, bugünkü koşulların en büyük mağduru olan KOBİ’lerimiz, sektörel ve bölgesel teşvik kategorisinde daha kısıtlı desteklere ulaşabilecektir. Dijital Dönüşüm Programı veya Yeşil Dönüşüm Programı yatırımlarından, işletmelerin öz tüketimine yönelik GES ve rüzgâr enerjisi yatırımlarına, deprem veya yangın riskine karşı yapılan yatırımlardan, Ar-Ge yatırımlarına kadar alanlarda destekler söz konusudur.
Ülkemiz ve yatırımcılarımız için hayırlı, uğurlu olsun.
Yeni Teşvik Sistemi ve diğer destek türlerine ilişkin sizleri detaylı bilgilendirecek konunun uzmanlarını davet edeceğimiz toplantılarımızı çalışma programımıza aldık. En yakın zamanda sizlere duyurular yapılacaktır.