Merkez Bankası’nın temel amacı; fiyat istikrarını sağlamaktır. Fiyatların istikrarlı olması; fiyatların hiç değişmemesi değil, genel seviyesindeki uzun süren artış (enflasyon) veya düşüş (deflasyon) eğiliminin önlenmesi anlamına gelir. Bu sayede, Türk lirasının satın alım gücü, dolayısıyla bir para birimi olarak güvenilirliği korunur. Fiyat istikrarı; insanların yatırım, tüketim ve tasarrufa yönelik kararlarında dikkate almaya gerek duymadıkları ölçüde düşük bir enflasyon oranını ifade eder.”
2022 yılından itibaren de sade vatandaşından sanayicisine kadar tüm kesimleri olumsuz etkileyen %40’ın üstünde bir enflasyonist ortamı yaşıyoruz.
Merkez Bankası Başkanı Sayın Dr. Fatih Karahan, göreve geldiği Şubat 2024’ten bu yana izlediği istikrarlı ve doğru politikalar ile 2024 Mayısında %75,4 olan TÜFE, kesintisiz bir şekilde 2025 Ocak ayında %42,1’e kadar geriledi.
Sayın Başkan ve ekibi bizleri umutlandırsa da; 2025 yılı enflasyon beklentisinin %21’den %24’e yükseltilmesi ile Trump’ın politikalarının tetikleyeceği küresel enflasyon riski birlikte değerlendirildiğinde, çok daha dikkatli olmamız ve politikalardan ödün vermememiz gerektiği ortaya çıkıyor.
Zira, geçen ay uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları merkez bankamızın gerek rezervleri, gerekse izlenen para politikasını olumlu değerlendirirken, sorunların yapısal olması ve enflasyonun düşürülmesine ilişkin politikaların terk edilmesi riskine vurgu yaptılar. O nedenle, dezenflasyon programının taviz verilmeden çok daha güçlü şekilde sürdürülmesi, iç ve dış piyasalarda kalıcı güvenin tesis edilmesi önceliğimiz olmalıdır.
Merkez Bankası’nın kanun gereği hükümete sunduğu açık mektupta; dezenflasyon sürecinde para politikası ile maliye politikalarının eşgüdümünün büyük önem taşıdığına dikkat çekmesi ve risklere vurgu yapmasını çok önemsiyor ve gerekli adımların atılarak, bir an evvel fiyat istikrarının sağlanmasını, temsilcisi olduğumuz üreten kesim adına bekliyoruz.
Çünkü, düşürülemeyen enflasyonun sıkıntısını en fazla çeken kesimiz. Bugün politika faiz oranı %45’e indirilerek, faiz indirim sürecine girildi. CDS risk primimiz 242’ye gerileyerek, son 6 yılın en düşük seviyesindedir. Enflasyon, son 9 ayda 33 puan düştü.
Ancak, bizim finansman maliyetlerimiz hala çok yüksek. Mevzuatlarla, bankaların ağır şartları ile eli kolu bağlı olan KOBİ’lerimiz ve ihracatçılarımız, finansman temin etmek için büyük bir mücadele veriyor. Bugün rakiplerimiz %3-%8 arasında faiz oranı ile uzun vadeli kredi kullanabilirken, bizde %50’lerde. Bu maliyetler karşısında, sanayide karlılık da giderek eriyor.
Haziran 2022’den bu yana 10 milyon TL karşılığı dövizi bulunan, bağımsız denetime tabi, döviz varlığı, aktifi ya da cirosunun %5’ini geçen şirketler, TL kredi kullanamıyordu. BDDK’nın 06.02.2025 tarihli kararı ile döviz kazandıran şirketleri kısıtlandıran bu yanlış uygulamadan sonunda dönüldü.
Benzer şekilde, ihracatçıların %30 döviz bozdurma zorunluluğunun da kaldırılmasını ve bu tür mevzuatlarla, üretimi olumsuz etkileyen kararların artık alınmamasını diliyoruz.
Son olarak, yapılmakta olan yatırımlar için ödenen avansların, OSB arsa tahsis bedellerinin ve yapılmakta olan yatırımlara ilişkin arsaların enflasyon düzeltmesine tabi tutulması sonucunda oluşan düzeltme farklarının da yapılmakta olan yatırımlar kapsamına alınarak, vergiye tabi gelir olarak değerlendirilmemesi yönünde de girişimlerimizi yaptık ve konunun takipçisi olmaya devam edeceğiz.