Sürdürülebilir üretim, Güçlü Türkiye hedefimizin ana unsurudur. Bir süredir üretim; girdi maliyetleri, mevzuat ve ihracat pazarları üçgeninde adeta sıkışmış durumda.
Bu üçgenin içinde kalmanın yarattığı baskı, yılın ilk yarısında da devam edecek gibi görünmektedir. Yılın ikinci yarısı için gerek içeride, gerekse küreseldeki gelişmelerin seyri belirleyici olacaktır.
Mevcut duruma içeriden baktığımızda en önemli çıktı; son 3 yıldır azalan ivme ile büyüyen imalat sanayinin 2024 yılını binde 2 daralma ile kapatmasıdır. Bu, 2019 yılından sonraki ilk daralma. Üreticilerimizin sorunlarını tüm yıl boyunca aktarırken, sadece kur üzerindeki taleplere ve kar algısına odaklanıldı. Oysa ki, bir bütün olarak; enflasyonun yarattığı yüksek maliyetler, mevzuatlarla kendini baskı altında hisseden ve rekabet gücünü kaybetmenin bir sonucudur binde 2 daralma.
Teşhisi doğru koymalıyız ki, hastayı hızlıca iyileştirelim. Gereksiz zaman kaybı yaşamayalım. Evet, bugün ülkemizde kamudan özel sektöre kadar çok ciddi bir verimlilik sorunu yaşanıyor. Evet, KOBİ’lerimiz düşük ve orta düşük teknoloji üretime yoğunlaşıyor. Ancak, bugünkü mevcut sorunları halletmeden bu adımları aşmasını beklemek, KOBİ’lerimizi büyük bir çıkmaza itiyor. Daha bunun dijital ve yeşil dönüşüm süreci var. Temininde sorun yaşanan işgücü eksikliği var. Zombi firmalar değil, gerçekten üreten KOBİ’lerin yaşatılmasını, tablonun doğru ve etkin analiz edilmesini umuyoruz.
Aksi takdirde, bugün olduğu gibi özsermayesi yetersiz, düşük karla üretim faaliyetini gerçekleştirmeye çalışırken, hem ucundan dijital dönüşümü yakalamaya çalışan, hem de yeşil dönüşüm stresini yaşayan ama hiçbirini layıkıyla yapamayan firmalar ile karşı karşıya kalırız.
Diğer yandan, sanayi üretimi ve PMI verilerimiz de yılın ilk çeyreği için umut vermiyor. Üretime dair en önemli gösterge olan PMI endeksi son 11 aydır barajın altında bir performans gösteriyor. Bu çok ciddi bir süreç. Zira, üretimin çok üstünde artan bir tüketim eğilimi üreticinin üzerindeki baskıyı ortaya koymaktadır.
Peki ne yapılmalı?
Üreten kesimin ve ihracatçının hareket alanını daraltan, mevzuatlardaki düzenlemeler hızlandırılmalıdır. Dezenflasyonist sürece mutlaka kamu da destek vermeli ki, enflasyondaki gerileme hızlansın ve üretimin maliyeti azalsın, kontrolsüz fiyat artışları önlensin. Gelinen nokta itibarı ile siyasetin bir kez daha ekonominin önüne geçmesine izin verilmemelidir.
Orta ve uzun vadede ise yenilenecek Teşvik Sistemi ile özellikle ürün bazında desteklere yoğunlaşılması, KOBİ’lerin ulaşabileceği yatırım seviyelerinin belirlenmesi, sistemin basitleştirilmesi ve hızlandırılması, ihracatın desteklenmesi yatırım iştahını artıracak ve üretime pozitif katkı yapacaktır.
Trump 2.0 dönemi ile kurulmak istenen yeni düzende en büyük handikap, sorunları altında kaybolan üreticilerimiz olacaktır. Bir yanda, küresel enflasyon, artan belirsizlik, yavaşlama riskleri açığa çıkarken, diğer yanda Türkiye AB ile yeni bir diyalog sürecine girdi. Vizeden gümrük birliğine kadar askıda bekleyen konularımızı çözme şansı elde etmişken, Trump’ın tarifeleri ile göreceli bir rekabet avantajı masada iken, üreticilerimizin gücünü yeniden kazanmalarını, kapasitelerini artırmaya hazır hale gelmelerini sağlamamız gerekiyor.
Pandemide elde ettiğimiz şansı ne yazık ki, değerlendirememiştik. Tarifeler süreci, birçok ülke için kabus olurken, Türkiye için olumlu seyredebilir. Jeopolitik riskler de unutulmadan, yeni dünya düzenine üreticilerin daha güçlü girmesi için mutlaka uygun şartlar oluşturulmalıdır. Ve en önemlisi de toplumsal düzen için olduğu kadar, ekonomik sistemde piyasanın sağlıklı işlemesi, kuralların etkin uygulanması için de evrensel bir ilke olan hukukun üstünlüğüne, adalete dair soru işaretlerinin giderilmesidir.
18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü’nü kutluyor, aziz şehitlerimizi ve Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı, şükran ve rahmetle anıyoruz.
Mübarek Ramazan Bayramının tüm dünyaya barış ve huzur getirmesi dileği ile bayramınız kutlu olsun.