2021 KASIM AYI MECLİS TOPLANTISI

 

29.11.2021

 

Sayın Başkanım,

Geçmiş Dönem Başkanlarımız,

Yüksek İstişare Kurulu Üyelerimiz,

Onur Üyelerimiz, Meclisimizin Çok Değerli Üyeleri,

Basınımızın Kıymetli Temsilcileri,

Şahsım ve Yönetim Kurulu adına, sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.  

Bugün yeniden bu değerli eğitim kurumunda sizlerle olmaktan mutluluk duymaktayım. Bizleri misafir eden İzmir Atatürk OSB Yönetimine, Sayın Hilmi Uğurtaş nezdinde teşekkürlerimizi sunuyorum.

Değerli Meclis Üyelerimiz,

Son 1.5 seneyi aşkın bir zamandır baş gündemimiz olan Covid-19 ile yine konuşmama başlamak istiyorum.

YENİDEN COVID-19 ALARMI

Geçen ay hatırlarsanız bir önceki döneme göre Covid kaynaklı vefat sayılarındaki artışa dikkatlerinizi çekmiştim. Ve bu ay itibari ile Avrupa ülkelerinde yeniden sıkı tedbirler gündeme geldi. Birçok ülke yeniden kapanmalara veya daha sıkı kurallara gidiyor. Aşılı ve aşısız insanlar ayrıştırılarak, kamuya açık alanlarda bulunup bulunmama şartları yeniden değerlendiriliyor. Bu da durumun ciddiyetini ortaya koymaktadır.

Bu gerekçelerle, Hannover’de Ocak 2022'de düzenlenecek olan DOMOTEX fuarının iptal edilmiş olması da önemli bir işarettir.

Bu kışın böyle geçeceği zaten beklenilmekte idi. Yaşlı nüfusun yoğunlukta olduğu AB ülkeleri yeniden öne çıkmaya başladı.

Bu kapsamda, AB Komisyonu da artan vakalar nedeniyle, seyahatlerle ilgili kuralları revize ediyor. G.Afrika kaynaklı son varyant vakaları da Japonya ve İsrail’de olduğu gibi sınır kapatmaya kadar yeni önlemleri gündeme getirdi.

Ancak, dikkat ederseniz ülkelerde vefat sayıları 100’ün altında. Bizde de uzun bir süredir 200 seviyesinde olduğunu hatırlatmak isterim.

BALTIK KURU YÜK ENDEKSİ

Covid ile birlikte ana gündemimiz tabi ki ekonomi olmaya devam ediyor. Önce küresel ekonomiye bakalım. Sonra bizdeki yangına döneceğim.

Küresel ticaretin ana göstergesi olan Baltık Kuru Yük Endeksi, çok önemli bir düşüş eğiliminde. Son yılların en yüksek değerlerinin üst üste görüldüğü 2021 yılında, Eylül ayında maksimum seviye olan 5.167’yi görüp, Kasım’da yüzde 52 azalarak 2.678’e geriledi. Enerji fiyatları, konteyner ve hammadde temini ile yüksek maliyetler gerilemede ana etken.

Bu düşüşün devamı, küresel düzeyde ekonomik toparlanmanın hızına ilişkin belirleyici olacaktır. Zira, bu düşüşü;

Küresel resesyon işareti olarak adlandıran da var, Çin’deki yavaşlamayı gerekçe gösteren uzmanlar da var.

Küresel talebe ilişkin son çeyrekte beklenen yavaşlama ile birlikte, özellikle yüksek enflasyonun öne çıkıyor olması ve ülkelerin yerli kaynaklara dönme eğilimi de söz konusu ivme kaybında önemli birer etkendir.

Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde’ın da, “Büyüme ivmesi arz darboğazlarına ve enerji fiyatlarındaki artışa bağlı olarak biraz yavaşlıyor. Hammadde, ekipman ve işgücü sıkıntıları imalat sektörü üretimi üzerinde baskı yaratıyor, kısa vadeli görünümü zayıflatıyor. Arz sıkıntılarının ne kadar devam edeceği belirsiz.” Sözleri oldukça önemli.

DIŞ KIRILGANLIĞI EN YÜKSEK ÜLKELER

Küresel ticaret böyle bir yol ayrımına girmişken, bakınız dış kırılganlığı en yüksek ülkeler arasında Türkiye, yine ön sıralarda yerini almakta.

Bloomberg tarafından hazırlanan endeks, 6 kriterden oluşmakta. Geçmişte de benzer çalışmalar OECD ve FED tarafından da yapılmış ve ülkemiz hep ilk sıralarda yer almıştır. Cari açığın GSYH’ya oranı, kısa dönem dış borç, net kamu borcunun GSYH’ya oranı, rezervler, reel faiz oranı ve yönetim gücünün puanlandığı bir sistemde Arjantin’den sonra 2. sıradayız. Bu çalışmayı son yaşadığımız döviz krizi ile birlikte değerlendirdiğimizde kırılganlığımızın en tepe noktaya ulaştığını söylememize gerek yok sanırım.

TÜRK LİRASI ERİYOR 

Merkez Bankası resmi günlük kapanış verilerine göre; 11 Ekim’de 9 lira olan kur, 16 Kasım’da 10 TL, 22 Kasım’da 11 TL olarak kayıtlara geçti. Ne olduysa 23 Kasım’da oldu ve önce 12 TL, ardından 13’ü aynı günde görerek tarihi anlar yaşandı.

Evet, Doların Ocak ayından bu yana TL karşısında %60’ı aşan oranlarda değer kazanması, TL’nin değer kaybının %40’ları bulması tek başına çok ciddi bir krizin göstergesidir. Bir günde sadece %17’lerde kayıp yaşanıyorsa, o ülkeye, o ülkede iş yapmaya çalışan insanlara, o ülkede emeğiyle para kazanmaya çalışan vatandaşlara çok yazık…Ülkemizin itibarı olan TL’nin böylesine itibarsızlaştırılması karşısında çaresiz kalmış olmamız da ayrıca çok üzücüdür.

Çok açık bir şekilde döviz krizi içinde olduğumuz gerçektir. Artış veya azalış yön ne olursa olsun, bu volatilite kuşkusuz ticaretin ve üretimin önündeki en büyük engeldir.

Sanıldığı gibi böylesi bir volatilite iş dünyasına yaramıyor. Geçen sene Ocak ayında ortalama 1 dolar 5.9 TL iken, Aralık ayını 7 ile kapatıyor. Ve ihracatçı olan 100 büyük firmamız kambiyo zararı ile karşı karşıya kalıyor. Bu sene 7,43 ile başlayan dolar kuru bugün itibari ile 12’lerde. Yani, bu seviyedeki bir kurun kimseye faydası yok. Üstelik, 1.17’den 1.12’ye gerileyen parite değişiminde de ihracatçımız zarar ediyor.

Şimdi böyle bir atmosferde bizler nasıl üretim yapar? Nasıl yatırım planlarımızı hayata geçirebiliriz ki? Daha sabah başladığımız günün nasıl biteceğini bilmiyoruz. Akşam yatıp, sabah başka fiyatlara, başka kurallara, başka mevzuatlara maruz kalıyoruz. Bu sürdürülebilir değildir. Yaşadıklarımız da bu yanlışlığı gözler önüne sermiştir.

Piyasa dinamiklerinin aksi yönünde adeta koşuyoruz. Önünü görmeden bu hızlı koşuşun sonu ise tepetaklak düşmektir. Öngörülebilirlik tamamen ortadan kalktı ve ilerlediğimiz bu yolda bu şekilde bir finansal istikrarsızlıkla yol almak mümkün değil.

Ne tedarik boyutunda maliyet hesabı, ne de satış/ihracat boyutunda ciro hesabı yapabiliyoruz. Reel sektör olarak; Türkiye’nin düşük faiz ile gerçekçi değerlenmiş kur düzeyine ihtiyacı olduğunu çok uzun süredir ifade ediyorduk. Ancak, Türkiye’de enflasyonun bulunduğu düzey ve küresel finansal koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle TCMB’nin negatif reel faiz uygulaması kurlardaki artışı tetikledi. Yaratılan ekonomik ve sosyal maliyet çok yüksek boyutlara ulaştı.

Piyasa dinamikleri ile uyumlu yeni bir ekonomi politikası ve yönetimi kaçınılmaz bir noktadadır.  Bunun inkarı, ülkeye büyük kötülüktür.

Hangi vatansever 1 Bulgar Levası’nın 7 lira olmasını, 1 Papua Yeni Gine’nin 3 TL’yi aşmasını içine sindirebilir ki? 

Her şeyden önemlisi, ülke kaynaklarının heba olması, halkın an be an fakirleşmesi ve ülkemizin çok ciddi yaralar almış olmasıdır. Çözüm için kaybedilen her an çok daha büyük tedbirleri, belki de acı reçeteleri önümüze koyacak. Her birimiz tüm hücrelerimize kadar hissedeceğimiz bir krizin içindeyiz ve dilerim akıl ve bilim üstün gelir.

SON 2 YILDA ELEKTRİK ZAMLARINDA TÜRKİYE LİDERLİĞİ

Gelelim diğer bir canımızı acıtan konuya. Eurostat tarafından yapılan bir çalışmada, Türkiye son 2 yılda elektrik zamlarında lider olmuş. 2019 ve 2021 ilk yarısı için geçerli çalışmaya göre; Türkiye’de ortalama elektrik fiyatlarındaki artış oranı %47,4. Bu hesabın içinde son zamlar yok.

Bu sene sanayide doğalgaza yıl içinde 7 kez zam geldi. Ve son gelen zam oranı %48. Benzer şekilde elektrikte son gelen zam %15. Böyle bir durumda liderliği sürdürmemek mümkün değil. Ve böyle bir durumda üretimi sürdürülebilir kılmak ise bir o kadar zor.

KARANLIĞA MAHKUM OLMAK: YAZ-KIŞ SAATİ

Diğer yandan, elektrik konusuna değinmişken kış saati uygulamasını da hatırlatmak da fayda görüyorum. Bakınız, dünyadan saat uygulamasında da ayrışıyoruz ve ticaret yaptığımız ülkelerle saat farkımız açılırken, sabah karanlıkta işe gidip, akşam karanlıkta işten dönüyoruz. Keza çocuklarımız aynı şekilde kör karanlıkta okula gidiyor.

Almanya’dan 2 saat, İngiltere’den 3 saat, ABD’den 8 saat ileriyiz.

Her ne kadar tasarruf sağlanıyor denilse de, buna değip değmediğinden çok emin değilim. En azından uzmanların yorumu bu yönde. O nedenle, 2016 yılından bu yana uygulanan ve herkesin hemfikir olduğu gibi kış saati uygulamasına yeniden geçilmesi talebimizi ifade etmek isterim.

HAMMADDE ANKETİ

Hammaddede yaşanan sorunlara ilişkin bu ay sizlere bir anket gönderdik. Ve o anketin sonuçlarını paylaşmak istiyorum:

Hammadde ile ilgili yurt içi mi? yurt dışı kaynaklı mı? sorun yaşandığını sorduğumuz soruda;

Yurtiçinde hammadde temininde sıkıntı yaşayanların oranı %75, yurtdışı kaynaklı sıkıntı yaşayanların oranı %68 olup, üyelerin %56’sı sorunu hem yurt içi hem de yurt dışı kaynaklı olarak göstermektedir.

Fiyatları sorguladığımız diğer bir soruda; üyelerimizin %99’u yurt içindeki fiyat yüksekliğine dikkat çekmektedir. Üyelerimizin %75’i de benzer şekilde yurt dışındaki fiyat yüksekliğini işaret etmektedir.

Son 1 yıl içinde kullanılan hammaddeye yüzde kaç oranında zam geldi sorumuza;

Üyelerimizin %37’si kullandığı hammaddeye %100’ün üstünde, %31’i %50-75 arasında zam geldiğini ifade etmektedir. Ankete cevap veren üyelerin %86’sına göre de hammaddeye %50’nin üstünde zam geldi.

Hammaddeye gelen zamlar ve yaşanan tedarik sıkıntısı doğal olarak maliyetlerimizi artırdı. Gelen yanıtlara baktığımızda;

Üyelerimizin %31’i maliyetlerinin %25-50 arasında arttığını, üyelerimizin yarısından fazlası, %50’nin üstünde maliyet artışı ile karşı karşıya olduğunu teyit etmektedir.

Hammadde temini sıkıntısı yaşayan, fiyatları yüksek oranlarda artan üyelerimizin %91’inin benzer şekilde satışları da olumsuz etkilenmiştir. Sadece %9’u olumsuz bir etkilenme yaşamadıklarını belirtmiştir.

NE YAPILMALI?

Türkiye’de üretim yapmak hiç bu kadar pahalı olmamıştı. Hiç bu kadar öngörülemez ve istikrarsız bir hal almamıştı. TL’deki değer kaybı başlı başına bir krizdir.

Buna ÜFE’nin %46 artışını, hammadde kaynaklı maliyet artışını ve enerji maliyetlerini eklediğimizde nasıl devam edeceğiz? Gerçekten yaşayarak görebileceğimiz bir süreçteyiz.

Peki, ne yapabiliriz?

  1. Döviz kurundaki volatilitenin kontrol altına alınması,
  2. Enflasyonun düşürülmesi
  3. Yurt içinde ihtiyaç duyulan hammadde yeterliliğinin, özel veya kamu kaynaklı üretim ile sağlanması
  4. Enerji fiyatlarında sanayiciye uygun fiyat politikası uygulanması
  5. Yurt içindeki tedarikçi üreticilerin desteklenmesi
  6. Art niyetli stok yapılması ve arz kısıntısına gidiliyor olması ile ilgili denetimlerin daha sıkı yapılması
  7. Gıdada KDV indiriminin geçici bir süre için %1’e düşürülmesi
  8. Tarımsal üretimin artırılması yönünde çiftçinin günün ihtiyaçları doğrultusunda somut desteklenmesi faydalı olacaktır.

Her zaman her platformda ifade ettiğimiz gibi önceliğimiz istikrardır. Siyasette istikrar, ekonomide istikrar. Türk özel sektörü, başarısını geçmişten bugüne, yanlış politikalara ve yaşanılan tüm istikrasızlıklara rağmen sürdürmüştür. Çünkü, özel sektörümüz dinamizmini, esnekliğini, ayakta kalma becerisini dönemsel krizlere borçludur. Hiçbir kriz de sonsuza kadar sürmemiştir.

Son olarak, söylemek isterim ki; evet moralimiz çok bozuk. Evet önümüzü göremiyoruz. Fiyat veremiyor, satış yapamıyoruz. Ancak, özellikle de şimdi moral ve motivasyonumuzu kaybetme lüksümüz yok. Sağduyu ile hareket etmek zorundayız. Adım adım gelen bir krizdi. Dilerim karar vericiler de, artık hatalarını görür ve gerekeni yaparlar.

En karanlık günlerde bizlere ışık olan, 10 Kasım’da saygıyla, şükranla andığımız Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.” sözünü hatırlatarak, konuşmamı tamamlamak istiyorum. Allah, hepimizin ve ülkemizin yardımcısı olsun.

 

Saygılarımla,

Ender YORGANCILAR

Yönetim Kurulu Başkanı

 

 

Başkana Ulaşın