2021 EKİM AYI MECLİS TOPLANTISI

 25.10.2021

 

Sayın Başkanım,

İzmir İl Emniyet Müdürü Sayın Mehmet ŞAHNE,

Geçmiş Dönem Başkanlarımız,

Yüksek İstişare Kurulu Üyelerimiz,

Onur Üyelerimiz, Meclisimizin Çok Değerli Üyeleri,

Şahsım ve Yönetim Kurulu adına, sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.  Hoş geldiniz.

Sayın İl Müdürümüze nazik katılımlarından ve bilgilendirmelerinden ötürü teşekkür ediyorum.

Yeni görevinizden dolayı tekrar tebrik ediyor, başarılar diliyorum.

Değerli Meclis Üyelerimiz,

Dünya genelinde ve ülkemizde 2 ana gündem maddesinden biri Covid diğeri ekonomik gelişmelerdir. Bu iki konu ile başlamak istiyorum.

COVID-19 2020/2021

Biz bugün tedbirlerimizi alarak ve kontrollerimizi yaparak yüz yüze toplanmış olsak da, bir gerçek var ki Covid riski her geçen gün artarak devam ediyor. Slayt bunu çok çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Geçen yılın Eylül ve Ekim aylarının aynı günlerindeki vefat sayılarını karşılaştırdık ve arada bir uçurum olduğunu gördük. Dünya genelinde de bir artış olsa da, ülkemizdeki artış eğimi çok daha belirgin.

Örneğin geçen sene 13 Ekim’de 62 vatandaşımızı kaybetmişken, bu sene sayı 236. Yani, bir uçak dolusu vatandaşımızı her gün Covid’e kurban veriyoruz. O nedenle, işlerimizi yürütürken, iletişimimizi sürdürürken çok daha dikkatli olmalıyız. Sanırım bahara kadar daha temkini elden bırakmamalıyız. Birçok ülkede kısıtlamaların yeniden geldiği veya uzatıldığı haberlerini de alıyoruz.

EKONOMİK GÖRÜNÜM 

Ülkemizdeki son ekonomik tabloyu 10 maddede özetlemeye çalıştım. İçinde bulunduğumuz durum,  çok net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

  1. Kurlarda volatilite çok yüksek, TL’deki değer kaybı durdurulamıyor,
  2. Enflasyon azalışı sağlanamıyor, ÜFE ile TÜFE arasındaki makas giderek açılıyor,
  3. Hammadde temininde ve maliyetlerinde sıkıntılar devam ediyor,
  4. Konteyner bulunamıyor, bulunsa da maliyetleri yüksek, navlun fiyatları artmaya devam ediyor,
  5. Kobi’lerin beklediği nakit desteği sağlanamıyor,
  6. Faizler indirilse de, bu sanayiciye yansımıyor ve finansman temini çok pahalı,
  7. “Komşudan Tedarik” etkisi ile ihracatımız rekorlar kırıyor, ancak kg başına ihracat değeri azalıyor,
  8. OECD ülkeleri içinde en yüksek büyüyen ikinci ülkeyiz, ancak istihdam yaratamıyoruz,
  9. Yurt içi ve yurt dışında tüm maliyetler öngörülemez şekilde sürekli artıyor,
  10. Bu da, ürüne sağlıklı fiyatlandırma yapılamadığı için sanayicinin önünü görmesini engellerken, halkın da alım gücünü azaltıyor, borçluluğu artırıyor, istikrar sağlanamıyor.

Şimdi böyle bir tablo karşısında ne yapılmalı? Bu şekilde sürdürülebilirliği sağlamak nasıl mümkün olacak? Karar vericilerin ivedilikle bu sorulara odaklanması ve somut adımlar atması gerekmektedir.

Bununla birlikte geçmiş yıllarda da önerdiğim, asgari ücretin vergiden muaf tutulmasını, asgari ücretin üzerinde maaş alan çalışanların da asgari ücrete kadar olan kısmının vergiden muaf olmasını da çok önemsediğimin altını tekrar çizmek isterim. Salı günü yaptığımız Yönetim Kurulları Ortak Toplantısı sonrasında da, ortak imza ile Çalışma Bakanımıza önerimizi gönderdik.

FAİZ VE ENFLASYON

Covid, tedarik sorunu ve iklim krizinin yarattığı üçlü maliyet baskısı, küresel enflasyonu tetiklemiş durumda. Öyle ki, yılın başında enflasyondaki yükselişi geçici olarak tanımlayan merkez bankaları artık o kadar emin değiller ve gerekeni de yapıyorlar.

Bakınız, 1 Eylül’den bugüne kadar 21 merkez bankası faiz artırıma gitme zorunluluğunu hissederken indirime giden 2 ülke çok dikkat çekicidir. Batık bir ekonomi olan Venezuela Ağustos’ta 220 puan indirirken, Türkiye Ekim’de 200 puan indiriyor. Ve ekonomistlerin tüm uyarılarına rağmen.

Enflasyon %20’lerde ve 137 ülke içinde 8. sıradayız. O nedenle, önceliğimiz enflasyondur ve enflasyonu düşürmeden, enflasyonist beklentiler kırılmadan yapılacak her faiz indirimi; yüksek kur, TL bazında yüksek ithalat maliyeti ve artan maliyet enflasyonu zinciri olarak geri döneceği artık görülmeli ve gereği yapılmalıdır.

1 Doların 10 TL’ye yaklaştığı, 1 Euro’nun 11 TL’yi geçtiği ve artmaya da devam ettiği bir süreçte,  aklı-selim bir ekonomi politikası uygulanmalıdır.

BÜYÜME TAHMİNLERİ

Ülkemizde genel olarak tablo böyle iken, IMF son raporunda diyor ki; “Küresel ekonomik toparlanma sürse de, momentumu azaldı. Ekonomik görünüm üzerindeki riskler arttı.”

Bu kapsamda da, ülkelerin ekonomik büyüme tahminlerinde revizyona giderek, 2021 ve 2022 için tahminlerini açıkladı. Genel olarak, 2022 yılında bir ivme kaybı söz konusu. Baz etkisi ile 2021 yılında büyüyen ülkemiz, en çok ivme kaybına uğrayanlardan. 2022 yılı için ortalama %3’lük bir büyüme Türkiye’nin potansiyel büyümesinin çok altında olup, %8-9’luk büyümede sağlanamayan istihdam ve refah seviyesine ilişkin de tedirgin edicidir.

GEÇMİŞ İLK 20 EKONOMİ

30 Temmuz 2018 Meclis Toplantımız’da, Hollanda’nın GSYH’sı ile bize çok yaklaşmasından ve bizim de ev ödevlerimizi yerine getirmememizden yola çıkarak şu slaytı vererek dedim ki, SIRAMIZI KAYBEDEBİLİRİZ!

Ve şöyle söylemişim:

“Tarımı odağına alan Hollanda ile milli gelirimiz arasındaki fark 86 milyar dolardan, ne yazık ki 2017 itibari ile 23 milyar dolara gerilemiştir.

Benzer şekilde elektronik ekipmanları üretimini odağına alan 16. sıradaki Endonezya ile olan fark 68 milyar dolardan 164 milyara çıkmıştır.  Bu mesajı çok doğru algılamalıyız. …Bugüne kadar tuttuğumuz yol bizi buraya kadar getirdi. Ama artık ya yeni yollar bulmak ya da yeni yollar açmak durumundayız.” Demişim.

Aynı hataları yaparak yola devam ettiğimiz için gördük ki, 2018 yılında 2 sıra gerilemişiz.

2 Temmuz 2019 tarihli Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı’nda da tabloya bakarak yine dedim ki, “Aynı risk hala devam ediyor.” Çünkü, bu sefer de İsviçre bize çok yaklaşmıştı. Ve biz ev ödevlerimizi ihmal etmeye devam ediyorduk. Ancak, diğer ülkeler ekonominin gereklerini yerine getiriyordu.

GELECEK İLK 20 EKONOMİ

IMF’nin Ekim ayında açıkladığı son raporda; Türkiye’nin 21. sıraya gerileyeceği tahmin edilmiştir. Her ne kadar Dünya Bankası ile çelişen bir İran verisi bulunsa da, işin özünde ülkemizin her an ilk 20 ekonominin dışında kalabileceği gerçeği ile karşı karşıyayız.

Dolayısı ile bile bile artık yapılan yanlışlardan dönülmelidir.

PMI İMALAT SANAYİ YÖNETİCİLERİ ENDEKSİ

Üretimdeki gelişmeleri gözlemlediğimiz imalat sanayi yöneticileri endeksi PMI’ın, 2019 ve 2020 yılındaki küresel düşüşten yeniden artış ivmesine geçmesi sevindiricidir. 2021 yılında küresel ekonominin yıldızının üretim olması bu tabloda çok net görünmektedir. 2021 yılı 9 aylık ortalamalar, Türkiye de dahil olmak üzere 50 barajının üstünde seyretmektedir.

Ancak, katma değerli üretime geçemediğimiz için üretim artışının birebir etkisi 20 ekonominin içinde kalmak için yeterli olmayabiliyor.

KÜRESEL EKONOMİDEN ALDIĞIMIZ PAY AZALIYOR

Üretim artarken, ihracat artarken karşımıza ilginç bir tablo çıkıyor. Türkiye’nin küresel ekonomiden aldığı pay azalıyor. İlk 20 ekonominin dışında kalma riskimiz de bunun göstergesi. 

Türkiye’nin küresel ekonomiden aldığı pay, son 60 yıldır %0,6-%1,2 bandında seyrediyor. 1960’da %1,01 olan payını 2020’de %0,85’e indirdi. Örneğin, Güney Kore, 1960’da %0,2 olan payını günümüzde %2’ye çıkardı.

Dünya ihracatından aldığımız pay ilk kez %1’e çıkarken ne yazık ki, kg başına ihracat değeri 1 dolar seviyelerine gerilemiştir. Fasonculuktan katma değerli üretime geçemediğimiz ve diğer ülkeler aradaki farkı hızla kapattığı sürece bulunduğumuz sıranın bırakın üstüne çıkmayı, korumak bile zorlaşacaktır.

Başta eğitim sistemi olmak üzere reformist bir anlayışla atılacak her olumlu adım, bu oranlara direkt etki edecektir.

CDS RİSK PRİMİ

Ve bizim düzeltmemiz gereken bir diğer husus da, “Türkiye’ye yatırım yapmak, giderek daha fazla riskli” algısıdır. Bu algının en net göstergesi, ülkemizin uluslararası arenada CDS risk priminin yüksekliğidir. 340’lara inen seviye, yeniden 450’lere geldi.

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, hazırladığı dönem raporunda; Türkiye'nin demokratik kurumlarının işleyişinde "ciddi eksiklikler" olduğu, "demokrasi ve insan hakları alanlarında gerilemenin devam ettiği" gibi sert  söylemlerde bulundu. Ülke risk primimizi dolayısıyla, yatırımcıları direkt ilgilendiren bu tür söylemlere imkan vermemek, kurumların bağımsızlığına dair şüphelere yol açmamak bizim öncelikli görevimiz olmalı.

Bakın, TL’deki değer kaybı yılbaşından bu yana %30’lara dayandı. Korkunç bir seviye ve bunun ceremesini bizler de çekiyoruz, halkımız da çekiyor.

Karar vericilerden beklentimiz, kurumların bağımsızlığını gözeterek, akılcıl somut adımlar atmalarıdır. Büyükelçilerle ilgili karar da ne yazık ki, durumu daha da kötüleştirecektir.

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ ENDEKSİ

Risk algısını etkileyen etmenlerden biri de kuşkusuz hukukun üstünlüğü ilkesini temel almaktır. Ne yazık ki, yeni açıklanan hukukun üstünlüğü endeksinde 139 ülke içinde 117. sıradayız. Bulunduğu coğrafyaya rol model olması beklenen Türkiye’mize bu sıra yakışmamaktadır. O nedenle, yapılması gerekenler çok açıktır.

Diliyorum, artık bunların konuşulmadığı, tartışılmadığı, üretime, ekonomiye odaklandığımız günler yakındır. Çünkü, Türkiye bölgenin üretim üssü olma yolunda çok ciddi bir potansiyele sahiptir ve pandemide sanayicimiz performansı ile buna hazır olduğunu göstermiştir. Enerjimizi doğru yerlerde kullanabilir, doğru adımlarla yatırımcıları ve sanayicimizi desteklersek, rekabet gücümüzü artırma yolunda önemli bir aşama kaydederiz.

YENİ REKABET ALANI: YEŞİL DÖNÜŞÜM

AB Yeşil Mutabakat ile artık yeni rekabet alanı yeşil dönüşüm ve bu kapsamda Tepav tarafından yapılan bir çalışmayı paylaşmak istiyorum.

2015 yılında, sektörlerde kitlesel olarak üretilen emisyon, yani düşük karbonlu hale mevcut teknolojilerle geçebilme ihtimali yüzde sıfırmış.

2020’deki teknoloji ile bu oran %25’lere çıkıyor.

2030’da ise beklenti %70’lerde.

Yani, yeni teknolojilerle, ekonomik altyapımızın %70’ini karbon emisyonlarını azaltacak şekilde tasarlayabiliriz. Bu dönüşüm süreci, yeni bir üretim anlayışına ve yeni ürünlere imkan verecek, sektörlerimize de ayrı bir dinamik katacaktır.

OSB TASLAĞI

Biz ısrarla üretim diyoruz. Sanayicinin rakipleri karşısında rekabet gücü artsın istiyoruz. OSB’lerimiz dolsun diye gayret sarf ediyoruz. Ancak, bildiğiniz gibi yeni OSB taslağı ile farklı bir anlayış benimsenmektedir. Biz bu konuda OSB’lerimizin de görüşlerini alarak ortak önerilerimizi paylaştık. Ümit ediyorum ki, bu yanlıştan dönülecektir.

  • Odaların OSB kuruluşunda yer alması zorunluluğuna ilişkin düzenleme kaldırılmaktadır. Mevcut hali ile kalması daha uygundur.
  • Genel Kurul, Müteşebbis heyet  organlarının eski haliyle devamı, aynı anda hem genel kurul, hem Müteşebbis heyetin varlığının yetki ve sorumluluk karmaşasına yol açacağı, mevcut haliyle devam edilmesi, müteşebbis heyetten genel kurula geçmek isteyen OSB’lerin de önünün açılması faydalı olacaktır.
  • OSB organlarında, Yönetim Kurulunda, Denetim Kurulunda görev alanların sürelerinin iki dönem ile sınırlanması uygun görülmemektedir.
  • OSB’lerin yıllık brüt gelirlerinin %1’inin destek programlarında kullanılmak üzere Bakanlığa aktarılması maddesinin de tasarıdan çıkartılması uygun olacaktır.

Değerli Meclis Üyelerimiz,

Duyuru ile konuşmamı tamamlamak istiyorum.

İlki, 27/08/2021 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 7326 sayılı Bazı Alacakların Yapılandırılması Kanununun 10. maddesinin 4. fıkrasında yer alan başvuru ve ilk taksit ödeme süreleri birer ay uzatılmıştır.” Kanundan faydalanmak için yapacağı başvuru süresi 31 Ekim 2021 tarihine, borçların ilk taksit ödemeleri de 30 Kasım 2021 tarihine dek uzatılmıştır.

Son olarak da, Cumhuriyet Bayramımızın 98. yıldönümünü yürekten kutluyor, bu topraklarda bizlere bağımsızlığımızı, cumhuriyetin değerleri ile yaşama şansını hediye eden Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmetle ve şükranla anıyorum.

 

Saygılarımla,

Ender YORGANCILAR

Yönetim Kurulu Başkanı

Başkana Ulaşın