HAZİRAN AYI MECLİS KONUŞMASI
27 Haziran 2016
Sayın Başkanım,
Geçmiş Dönem Başkanlarımız,
Onur Üyelerimiz, Meclisimizin Çok Değerli Üyeleri,
Basınımızın Kıymetli Temsilcileri,
Yönetim Kurulumuz adına, sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Haziran ayı Meclis Toplantısı’na hoş geldiniz.
Geçen Haziran ayından bu yana, hemen her gün şehitlerimiz için yüreğimiz yandı. Bugün dahi yine bir şehidimiz var. İzmir’deki şehit ailelerimize destek olabilmek amacıyla 15 Haziran’da bir iftar programı düzenledik. İftara katılan meclis üyelerimize ben de teşekkürlerimi sunuyorum. Şehitlerimize bir kez daha Allahtan rahmet, ailelerine sabır ve başsağlığı diliyorum.
Yönetim Kurulu ve Meclis Başkanlık Divanı olarak 16 Haziran’da bir Ankara ziyaretimiz oldu. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Dr. Faruk Özlü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu ve Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan ile konularımızı paylaşma imkanı bulduk.
Başta terör olmak üzere, sınır komşularımızla olan ilişkilerimiz, iç talepte zayıflayan yatırımlar, teşvikler, Eximbank, karşılıksız çeklerle ilgili yaşanan sorunlar, İzmir’in konuları, Kalkınma Ajansları’nın yapısı, Serbest Bölgeler, çalışma hayatına ilişkin sanayicileri pratikte sıkıntıya sokan hususlar, sanayi 4.0 kapsamında eğitim 4.0 konularına değindik ve Türkiye Kalkınma Bankası’nın daha etkin bir yapıya bürünerek, Sanayi 4.0 için de kaynak yaratabileceği önerimizi paylaştık.
65. Hükümet’in de ilk icraatı olan ve TBMM’ne sevk edilen yatırım ortamını iyileştirmeye yönelik reform paketindeki düzenlemelerden bazıları kamuoyu ile paylaşıldı. Birçok düzenleme geçen ay sizinle de paylaştığım YOİKK kararlarından alınmıştır. Söz konusu pakette vergi ile ilgili de bazı maddeler yer almakta.
Özellikle damga vergisi, harçlar gibi üstümüzdeki gereksiz yüklerin kaldırılıyor olmasını, yatırımlardaki bürokrasiyi azaltacak adımların atılmasını ve uluslararası şirketlere yönelik verilen teşvikleri olumlu görmekle birlikte, teşviklerin haksız rekabet yaratmayacak şekilde uygulanmasını ümit ediyoruz. Maddelerden bazıları şunlar;
Olumlu atılan adımların ardından, bizleri endişeye sevk eden kararlar da alınmaktadır. Sizlerin de takip ettiği gibi, Adalet Komisyonu’nda görüşülmekte olan şirketlere kayyum atanması hususu oldukça iyi değerlendirilmesi gereken noktaları içeriyor.
Özellikle de, şirketlerin ortaklık payları veya menkul kıymetler idare yetkilerinin de kayyuma devredilmesine ilişkin düzenlemeler çeşitli riskler taşımaktadır.
Söz konusu Tasarıyla, Kayyum tedbirlerinin uygulanacağı suçların kapsamı oldukça genişletilmekte bu da şirketlerin hareket alanını daraltmaktadır.
Kayyum tarafından yetkilerin orantısız kullanılması sonrasında,
Kayyum atanması, üreten ekonomi politikası ile çelişmekle birlikte doğrudan yabancı yatırımcıyı kaçırtan bir uygulama niteliğindedir. Mevcut durumumuzdan ötürü, yılın ilk 4 ayında %45 oranında doğrudan yabancı yatırımların azaldığını dikkate aldığımızda, iş dünyasının haklı endişelerine kulak verilerek, konu yeniden değerlendirilmelidir.
Bir başka konu ise, karşılıksız çeklerle ilgili yeni bir düzenlemeye gidiliyor olmasıdır.
Kare kodlu çek uygulaması ile birlikte, yeniden karşılıksız çeke hapis cezası geleceğini öğrenmiş bulunuyoruz. Yeni düzenlemeye göre; karşılıksız çek miktarından az olmamak üzere önce adli para cezası, ardından da ödenmeyen çek için 1 ile 6 ay arasında hapis cezasının verilecek olması ve bu cezanın da ertelenmemesinin caydırıcı olmasını ümit ediyoruz.
Ancak, bizim burada altını çizmek istediğimiz husus, yeni düzenleme sonucunda da alacaklı yine hakkını alamayacak, mağduriyeti devam edecektir. Bu nedenle hem Gümrük Bakanımız hem de TOBB Başkanımız nezdinde bir girişimde bulunduk ve dedik ki,
Söz konusu mağduriyeti gidermek amacıyla, alacağı kalan çek alacaklısının alacağı kadar tutarının devlete ödeyeceği, vergi, SGK primi gibi yükümlülüklerinden düşürülmesi veya vergi iadesi gibi ödenebilmesidir. Bu şekilde gerçek hakkaniyetin sağlanacağı inancındayız.
Yılın ilk çeyrek büyümesi %4,8 olarak açıklandı. Oldukça zorlu bir konjonktürde, baz etkisinin de yardımıyla, ekonomi beklentilerin üzerinde büyüdü. Ocak ve Şubat ayında 50 barajının üstünde kalan PMI endeksi, Ocak ve Şubat ayında ortalama %6 oranında büyüyen sanayi üretim endeksi yılın ilk çeyreğine ilişkin güçlü bir büyüme oranının işaretlerini vermişti.
İmalat sanayi büyüme oranı bir önceki çeyreğe göre azalmış olsa da %5,9 gibi yüksek bir seviyede gerçekleşmiştir.
Talep cephesinden özel ve kamu tüketimi, arz cephesinden ise sanayi ve inşaat sektörü büyümenin lokomotifi olmuştur. Baktığımızda, inşaat %6,6, toptan ve perakende %5,6, tarım %2,7 büyürken, madencilik %2,4 artmıştır.
Büyümeye katkı açısından baktığımızda; imalat sanayi 1,52 puan katkı sağlarken, net ihracat ve sabit sermaye yatırımları negatif yönde etki yapmıştır.
Yılın ilk çeyreğinde Euro bölgesi sadece yüzde 1,7, ABD yüzde 2 büyürken Rusya yüzde 1,2 oranında küçüldü. Türkiye'nin en önemli pazarları düşük düzeyde büyürken Türkiye'nin ihracatla büyümesi de oldukça zor görünmektedir.
Büyüme verisindeki en kritik hususu ve sürdürülebilirlik açısından risk teşkil eden başlık yatırımlardaki durgunluk ve hatta gerilemedir. Bu durum özellikle ve öncelikle yatırımlar boyutundan yeni bir senaryoya olan ihtiyacı açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Yılın ikinci çeyreğine ilişkin açıkçası verilerden belirgin bir yavaşlama sinyalleri geldiğini ve baz etkisinin bu dönemde tersine etki yapacağını düşünüyorum.
Bu noktada devlete çok önemli bir görev düşüyor. Devletin ekonomiye ve büyümeye ilk çeyrekte olduğu gibi cari harcamalarla değil özel kesim yatırımlarını teşvik ederek katkı vermesi gerekiyor. O nedenle de açıklanacak olan reform paketlerinin içerikleri çok ama çok önemli.
Geçen hafta Merkez Bankası faiz koridorunun üst bandında 50 baz puanlık indirime gitti. Merkez Bankası Şubat ayından bu yana art arda yaptığı 5 indirimle faiz koridorunun üst bandını 2.25 baz puan aşağı çekti. Bu düşüş, kredi faizlerine yansıdığı takdirde bir anlam kazanacaktır.
Ancak, bankaların cephesinden duruma baktığımızda; kredi/mevduat oranlarının %119’da olduğunu görmekteyiz. Bankalarımızın ellerindeki mevduatın tamamını kredi olarak kullandırabiliyor olması memnuniyet vericidir. Mevcut durumda ise bu biraz aşılmış olmakla birlikte, “Gayri nakdi kredi ve yükümlülükleri” eklediğimizde bu oran yüzde 140’ları bulmaktadır.
Yani Bankalarımız elindeki mevduattan yüzde 40 daha fazla kredi vermiş. Bu da bugün kredi faizlerin neden düşemediğini ve bizim mağduriyetimizin nedenini açıklamaktadır. Diğer yandan bankalar karlılıklarının azaldığından şikayet etmektedir. Haklı olabilirler. Ama bizler reel sektör olarak azalan karlılık oranlarımızla birlikte hem yasal yükümlülüklerimizin maddi boyutu, hem de finansman maliyetlerimiz ile başa çıkmaya çalışıyoruz.
Merkez Bankası kaynaklı; sendikasyon, mevduat, interbank ve sermaye araçları doğru değerlendirilmelidir.
Yani her iki taraf için de kaynak yetersizliği çok açık ortadadır. Bu noktada, kredi faiz oranlarının bir an evvel düşürülmesi gerektiği talebimizi yinelerken, bunun da tek başına mümkün ve yeterli olamayacağını görüyoruz.
O nedenle, üretime, yatırıma yönelik reformist adımlar bir kez daha önem kazanırken, gerek ekonomi politikalarımız ile gerekse siyasi arenadaki tansiyonun düşürülmesi ile ülkemizin risk priminin de düşmesi bu yönde etkileyici olacaktır.
Artık neden eyleme geçmemiz gerektiğini, Dünya’daki her gelişmede daha net görmekteyiz. Cuma gününden bu yana dünyanın tek gündemi Brexit oldu. Yapılan güncel bir araştırmada da diğer, ülkelerin AB’de kalmak isteyip istemedikleri ölçülmüş. Fransa ve Yunanistan haricinde ülkeler AB’de kalma taraftarı. Ancak bu süreçten sonra çatlak seslerin çıkıp çıkmayacağını hep birlikte göreceğiz.
Talep yaratamama, büyüyememe sorunu yaşayan küresel ekonominin Brexit sonrası yaşayacağı dalgalanmadan bizde payımıza düşeni alacağız.
Baktığımızda; İngiltere, Türkiye’nin çok önemli bir ticari partneri olup, dış ticaret fazlası verdiğimiz ikinci ülkedir. Aynı zamanda doğrudan yatırımlarda da 3. sıradadır. Özel sektörümüzün yurtdışı borçlanmada en önemli finans kaynağının %15’lik pay ile İngiltere olması da finansman temininde bir duraklamaya sebep olabilir.
Böylesi bir ilişki içerisinde, beklentiler dahilinde ekonomisi küçülen, zayıflayan, parasının değeri azalan bir ülke ile aynı tempoda iş yapmak çok da olası görünmemektedir. Özellikle de; tekstil, dayanıklı ev eşyaları ve otomotivi sektörü ilk etapta olumsuz yansımaları hissedecek sektörlerimiz arasında yer almaktadır.
Kısa vadede piyasalarda gördüğümüz Brexit’ın etkilerini, bir sonraki adımda ticaret ve yatırımda en sonunda da siyasette görebileceğiz. Bu etkiler en çok da, gelişmekte olan ülkelerde gözlenebilecektir. Özellikle de göçmenlere yönelik daha katı tutumlar geliştirilecektir.
İngiltere’nin oylama sürecinde, halkın oyunu etkilemek için Türkiye’nin 76 milyonluk nüfusu ile AB’ye girecek olduğunu ve bunun için oyların ayrılmak yönünde atılması gerektiğine dair afişler hazırlanmıştır.
Kuşkusuz Brexit sonrası dünyanın ekonomik sınırları yeniden şekil alacaktır. İngiltere AB'nin kurucu ortağı değil, Schengen Anlaşması'nın tarafı olmadı ve en önemlisi de İngiltere para birimi Euro değil. Yani İngiltere, zihinsel olarak AB'ye hiç bir zaman tam uyum sağlamamıştır. Verilen karar da, ekonomik değil, siyasi bir karardır.
Diğer AB ülkelerinin bu oylamadan etkilenme durumuna göre AB’nin ve tabi ki piyasaların toparlanması doğru orantılı olacaktır. Ayrıca, Fed'in faiz artırımı kararı için 2017 ve hatta 2018 telafuz edilmektedir.
Bu karar AB’yi yeniden programlamak, yeni stratejiler geliştirmek için bir fırsat olacaktır. Ve bu fırsat, karşılıklı iyi değerlendirilmelidir. Çünkü, KAZAN-KAZAN ilkesi burada büyük rol oynayacaktır.
Özellikle de, Gümrük Birliği anlaşmasının yenilenmesi bu süreçte daha önemli bir hale gelmiştir.
Diğer yandan, TTIP anlaşmasına olası üçüncü bir taraf olarak anlaşmaya dahil olacak İngiltere, Benzer şekilde TTIP’e dahil olmak isteyen Türkiye’nin de önünü açacaktır. Türkiye de İngiltere ile serbest ticaret anlaşma ihtimalini ve diğer seçenekleri mutlaka programına alacaktır.
Önce Rusya ile atılan adım, ardından İsrail ile varılan uzlaşma ve yeni bir AB döneminin ülkemiz için hayırlı olmasını, uluslararası ilişkilerimizde verimli bir sürecin başlamasını diliyorum.
Üretimden Satışlarına Göre 100 Büyük Firma çalışmamızı 1 Haziran’da kamuoyu ile paylaştık.
34 yıldır yapmakta olduğumuz Odamızın 100 büyük çalışması ile İSO’nun 500 büyük firma çalışmasını her sene karşılaştırıyor, Bölgemiz ve ülkemiz genelindeki sonuçların nasıl örtüştüğünü ve birbirini desteklediğini teyit ediyoruz. Bazı önemli gördüğüm hususları burada sizlerle de paylaşmak istiyorum.
2015 yılı 500 Büyük Sanayi Kuruluşu’nun; %12’sini EBSO üyesi firmalar oluşturmaktadır. EBSO’nun ilk 100 listesine giren firmaların 43 tanesi 500 büyük listeye girmeyi başarmıştır. Listeye giren her bir üyemizi tebrik ediyor, ülkeye olan katkılarının üretimlerinin, karlarının artarak devamını diliyorum.
500 Büyük firmanın Üretimden Satışları 2014 yılına oranla %7, net satışları %7,5 artarken, EBSO’nun çalışmasında firmaların üretimden satışları %5, net satışları %7,3 artmıştır.
Cari olarak artmış görünen ama reel olarak negatif değere karşılık gelen üretim verisi, üretim öncelikli yeni bir büyüme ve sanayileşme stratejisine olan ihtiyacı bir kez daha ortaya koyması açısından önemlidir.
500 büyük firmanın ihracatı %13 azalırken, 100 büyük üyemizin ihracatları bir önceki yıla göre %19,7 azalmıştır. İhracat pazarlarımızdaki sorunlar firmalarımızı oldukça etkilemiştir.
Geçmiş yıllarda her 4 firma zarar yazarken, bugün her iki çalışmada da her 5 firmadan biri zarar etmiştir. Brüt kar 500 firmada %23 artarken, 100 büyük firmamızda %15 artmıştır. Satış karlılığı 500 büyük firmada %8,7 iken, 100 büyük firmamızda %7,3 olarak gerçekleşmiştir.
Borç/özkaynak oranı, firmaların finansman ihtiyacını borç yoluyla mı, Borç/aktif oranı işletmenin yatırımlarının finansmanında ne ölçüde borç kullanıldığını ifade eder.
Özkaynak yetersizliğinde oranın %100’ü, Borç/aktif’te %50’yi aşması durumu risklidir. Dolayısı ile grafik, 2015 yılında firmalarımızın borçlanma açısından risklerinin artarak devam ettiğini göstermektedir. Firmalarımızın son 3 yıldır borç/aktif oranının %60’ın üstünde seyretmesi, sahip oldukları riski de ortaya koymaktadır.
Gerek finansman maliyetleri ve gerekse sanayicinin üzerindeki diğer yüklerden dolayı, bugünkü tabloyu üretimin sürdürülebilirliğine dair sorunu ortaya koymaktadır. Hükümetin, bu farkındalık içerisinde üretime dayalı büyüme politikalarını hayata geçirmesi yarınlarımız için önemlidir.
Her sene yılda 2 kez yapmış olduğumuz ekonomi değerlendirme anketimizin ilk 6 aylık gerçekleşmeleri ile ikinci 6 aylık beklentilere ilişkin sonuçlarını paylaşarak, konuşmamı tamamlamak istiyorum. Grafikler 2015 yılı ikinci yarısının sonuçları ile karşılaştırmalı şekilde sunulmaktadır. (122 firma katılım gösterdi)
Genel olarak baktığımızda; geçen yılın 2. yarısına göre ciro ve karı azalan, gidişatın bu yönde de devam edeceğine inanan, yetersiz iç talepten ciddi bir şekilde etkilenen, yılın 2. yarısına ilişkin de kurlar ve terörün etkisinin azalarak devam etse de özellikle dış politika ve pazar sorununun öne çıkacağı bir 2. yarı beklentisi üyelerimiz tarafından belirtilmiştir.
Birlik ve beraberlik içinde, huzurla, mutlulukla, sağlıkla geçireceğimiz güzel bir Ramazan Bayramı diliyor ve şimdiden Bayramınızı kutluyorum.
Saygılarımla,
Ender YORGANCILAR
EBSO Yönetim Kurulu Başkanı