2014 MART AYI MECLİS TOPLANTISI (25.03.2014 İZMİR TİCARET BORSASI)

İZMİR TİCARET BORSASI MART AYI MECLİS TOPLANTISI
25 Mart 2014
Sayın Başkanlarım,
Değerli Üyeler,
Basınımızın Kıymetli Temsilcileri,  

Sizleri şahsım ve Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu adına, sevgi ve saygıyla selamlıyorum. 

Nazik davetlerinden ötürü Sayın Meclis Başkanına ve Yönetim Kurulu Başkanına teşekkürlerimi sunuyorum.

Ege Bölgesi Sanayi Odası’nda meclis başkanlığının ardından Yönetim Kurulu Başkanı olarak ikinci kez görev almaktayım. Yani kesintisiz 9 yılın ardından 10. yılımda da Oda yönetiminde aktif olarak görevdeyim.

5174 Sayılı Kanun gereği yasal sorumluluklarımızın dışında bizler, üyelerimizin konularına çözüm bulmaya, mümkünse kamuoyu yaratarak farkındalık oluşturmaya, İzmir’i ve ülkemizi ilgilendiren meselelerin içinde yer almaya çalışmaktayız. Onun ötesinde kanun yapma gibi bir durumumuz elbette ki yok.

Yönetim Kurulu Başkanları olarak bazen bize kanun yapıcı gibi davranılabiliyor. Tüm iyimserliğimiz ve sorumluluk anlayışımızla, biz yönetim anlayışımızda hep şuna inandık: “İmkansız diye bir şey yok. Sadece biraz zaman alır”

Değerli Başkanlar, Değerli Üyeler,

Bizim oda başkanlığı hikayemiz böyle bir şey. Gelelim ülkemizde yaşanmakta olan hikayeye.

Yılın ilk 3 ayını geride bırakmak üzereyiz. Bu 3 ay içerisinde sanki 100 yıllık gündemin yükünü taşıyor gibiyiz. O kadar yorgun ve bir o kadar da tedirginiz. 

Önce bir vatandaş olarak, sonra da bir işadamı olarak yaşadıklarımızdan ötürü endişeliyiz.

Umut olmazsa gelecek de olmazmış. Kuşkusuz umut içimizde her zaman var. Kaybolmaması için de elimizden geleni yapıyoruz. 

Ancak şöyle bir baktığımızda; önce dünya ekseninde, sonra da içerde yaşanılanların hiç de azımsanmayacak derecede olduğunu görebiliyoruz. 

Türkiye zengin kültürel yapısı ile bir bütündür. Bir ülkeye yapılacak en büyük kötülük ötekileştirmenin ve kutuplaşmanın toplumun tüm katmanlarına girmesidir.

Bugün bürokrasiden, sanatçılara kadar tüm kesimler ayrışmaktadır. Bu ayrışma içinde tekrar nasıl biz olacağız sorusu herkesin kafasında soru işareti. Kültürel zenginliği içinde biz olarak yaşamayı başarmış bir milletin evlatları olarak, bugünkü ortamı endişe ile izliyoruz. 

Sokaklarda evlatlarımızın ölümüne neredeyse canlı yayınlarda, yüreğimiz hoplayarak şahit oluyoruz. Sosyal medyada, öfke ve intikam naraları içinde kendi görüşünün dışındakilere saldırıları büyük bir üzüntüyle takip ediyoruz.

Güvenlik güçlerimiz, halkımız ile gençlerimiz ile karşı karşıya kalıyor. Suçlu veya suçsuz hiçbir insanımızın öldürülmesini kabul edemeyiz. Varsa bir suç, hukuk önünde gereği mutlaka yapılmalıdır.

Aksine biz hukuku yok sayarvasına, yeniden geçmişe doğru hızla yol alıyoruz. Etrafından korkan, yanındakine şüpheyle bakan bir topluma dönüşmek üzereyiz.

Burası İzmir. Burası hoşgörünün, sağduyunun, birlikte yaşama kültürünün, medeniyetin başkenti. En büyük temennimiz, daha fazla can feda etmeden, daha fazla ayrışmadan bu psikolojiden kurtulalım.

Bakınız, eğitimden, rekabet endeksine, inovasyondan, demokrasi endeksine kadar uluslararası listelerdeki sıralamalarımız, ne yazık ki 10. büyük ekonomi arasında olmamıza imkan vermiyor.

Neden? Çünkü asıl yapmamız gerekenlere, kırılganlıklarımıza odaklanamıyoruz. Farklı bir zeminde, birbiriyle çatışan bir toplum olduk. Oysa ki, somut adımlar atmamız, üretime, ihracata, yatırıma odaklanmamız gerekmektedir.

Tarımdan, ara mamul üretimine kadar ithalata bağımlı bir hale geldik. Bugün işsizlik oranı çift haneye ulaşmış durumda. 2013 yılı işsizlik oranı %9,7, tarımdışı işsizlik oranı %12. İstihdam edilenlerin %24’ü tarımda istihdam edilmektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında bu oranın %70, 1990’lı yıllarda %42 olduğunu hatırlayalım. Bu Türkiye ekonomisinin değişen yapısını da ortaya koymaktadır.

Günümüzde gelişen teknoloji, pazarın genişlemesi ve artan nüfus etkisi tarıma dayalı sanayiyi ön plana çıkarmış ve stratejik bir sektöre dönüştürmüştür. Bu nedenle tarım ve sanayiyi farklı kulvarlarda değerlendirmek doğru olmayacaktır. Nasıl ki, sanayide kullanılan hammaddeler tarımdan sağlanıyorsa,  tarımın gelişmesi ve verimliliğinin artırılmasını sağlayan makineler de sanayide üretilmektedir. Sanayinin istihdamdaki payı %20’dir. O nedenle de her iki sektördeki olumlu gelişme birbirine yansıyarak ülke ekonomisini pozitif etkileme özelliğine sahiptir.

Ümit ediyoruz ki, gelecek dünyasının en önemli stratejik sektörlerinden olan tarımda gereken iyileştirmeler için geç kalınmaz ve çiftçilerimiz hak ettiği değeri görür.

Değerli Üyeler,

Diğer yandan, özel sektörün borcu en büyük risklerimiz arasında. Yabancı sermaye çıkışları devam etmekte, ülkemizin risk primi artmakta, nereye gideceği belli olmayan kurlarla maliyetlerimiz hızla artmaktadır. Cari açık başta olmak üzere birçok kriterden dolayı kırılgan ekonomiler arasında yer almaktayız. 

2011 yılından bu yana meclis toplantılarında slaytlarla özel sektörün döviz açık pozisyonuna dikkat çekerek, barındırdığı riski üyelerimizle paylaşmış, basın bültenleri ile farkındalık yaratmaya çalışmıştım. Bugün 174 milyar dolarlık döviz pozisyon açığı söz konusudur. 

Kurlardaki ani artışın yarattığı riskle birlikte, bakınız dün Fitch, yaptığı stres testleri sonrasında, Türk şirketleri için gelişmekte olan Avrupa, Ortadoğu ve Afrika ülkelerindeki şirketler arasında riski en yüksek şirketler olarak göstermiştir. Bu, Türkiye’ye gelmek isteyen yatırımcılar için çok belirleyici bir vurgudur. 

Son yaşananlar da göstermektedir ki, hukuku yok sayarak, özgürlükleri kısıtlama yoluna giderek, üçüncü dünya ülkesi gibi davranmaktayız. 

Bakınız, biz kendimizle çatışırken dünyada neler olmaktadır?
Kırım, Rusya’ya bağlandı. Bunun anlamı, dış ticaret açığımızın enerji ithalatı nedeniyle en fazla olduğu ülke olan Rusya’ya bugün ABD’nin, Avrupa’nın bazı yaptırımları söz konusu. G-8’den atılması da ilk adım. Bugün Antalya’nın kalkınmasında Rus turistlerin önemi büyüktür. Acaba Rus turistler bundan sonra Kırım’ı tercih edebilir mi? Şimdi Tataristan bizde rerandum yapalımdiye konuşmaya başladı.
 
FED yaptığı toplantı ile, 10 milyar dolarlık kesintiye devam etmiş, ancak ileriki toplantılarda verilere bağlı olarak bu tutarın artırılabileceği mesajını vermiştir. Bunun da içinde Türkiye’nin de olduğu gelişmekte olan ülkeler için ne anlam ifade ettiğiniz hepimiz biliyoruz. Beklenen ve korkulan sona doğru hızla ilerliyoruz.

Dünya ekonomisinin üçte ikisine denk gelen trans-pasifik ve trans Atlantik anlaşmaları için çalışmalara hız verilmiş, Güney Kore ve Kanada arasında serbest ticaret anlaşması imzalanmıştır.

Çin’in yavaşlaması ile birlikte emtia fiyatlarında yaşanan gerileme, emtia satıcısı gelişen ülkeleri etkileyici niteliktedir.

Son 3 ay içinde gerek siyasi, gerekse toplumsal alanda yaşanılanlar karşısında uluslararası arenada Türkiye, ciddi bir tepki görmekte ve itibar kaybına uğramaktadır. Tüm bunlar göstermektedir ki, içeride ve dışarıda yaşanılanlar, geleceğimizi şekillendirecek boyuttadır. Önümüzde iki şık bulunmaktadır: Türkiye, sağduyu ve sorumluluk bilinci ile hareket edip, önceliklerini doğru belirleyip, adımlarını atarsa güzel günler bizimle olacaktır. Lakin, uluslararası arenaya kapımızı kapar, içerde de toplumsal alanda baskıyı artırırsak o zaman çok üzülerek ifade etmek isterim ki, bizleri zor günler beklemektedir. Temennimiz ve umudumuz şüphesiz ilk şıkkın geçerli olmasıdır. Ancak bazen öyle şeyler yapılıyor ki, anlamakta zorlanıyoruz.

Son olarak; önce internet kullanımına getirilen yasaklar, ardından da twitter’ın kapatılmasını; 2023 hedefleri doğrultusunda üretim yapmaya çalışan sanayiciler olarak, bilgiye erişiminin engellenmesi olarak görüyor ve kaygı verici buluyoruz. Bir an önce bu yanlıştan dönülmesini ümit ediyoruz.

Değerli Başkanlar, Değerli Üyeler,

Geçtiğimiz Perşembe günü, Ekonomi Bakanımız Sayın Nihat Zeybekci ve OSB başkanlarımızın da katılımıyla Odamızda gerçekleştirdiğimiz özel bir toplantıda, İzmir’le ilgili önemli konuları görüştük. İzmir’in serbest şehir olmasından, teşvik sistemi ile ilgili yaratılan haksız rekabete kadar paylaştığımız konulara ilişkin; Sn. Bakan görüşlerimizi onaylayarak ilgili bakan ve bürokratların katılımı ile çözüm odaklı bir toplantı yapma teklifinde bulundu. Ümit ederiz ki yakın zamanda teşvik sistemi yenilenerek, yaratılan haksız rekabet giderilecektir.

Bu anlamda, İzmir için atılan her bir adımı çok önemsiyor ve haftasonu gerçekleştirilecek yerel seçimlerde de her kim seçilirse seçilsin başlatılan projelerin de bir an evvel tamamlanması için gereken gayretin gösterilmesini diliyoruz.
 
Saygılarımla,
 
 
Ender YORGANCILAR
EBSO Yönetim Kurulu Başkanı

 

Başkana Ulaşın