2011 MART AYI MECLİS KONUŞMASI

Sayın Başkanım,

Geçmiş Dönem Başkanlarımız,

Onur Üyelerimiz, Meclisimizin Çok Değerli Üyeleri,

Basınımızın Kıymetli Temsilcileri,

 

Sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Mart ayı Meclis toplantımıza hoşgeldiniz.

 

Kaderin bir cilvesi midir bilinmez ama geçen sene Mart ayı Meclisimizde kullanmış olduğum şu cümleyi aynen sizlerle paylaşmak istiyorum: “Günümüzde gelişmiş Uzakdoğu ülkelerinde, 7-8 şiddetinde bir deprem esnasında hayat tüm hızıyla devam ederken, Elazığ’da 6 şiddetinde bir depremde 42 kişi hayatını kaybetmektedir. Bunu kabul etmek mümkün değildir.”

 

Evet, Japonya dünya tarihinin 5. büyük depremi ile sarsılırken, binalar sağa sola doğru giderken, insanların hayatlarına devam etmesi, binalarına duydukları güvenin en açık göstergesidir. 9 şiddetindeki depremden değil de tsunamiden dolayı, binlerce vatandaşını kaybeden Japonya’nın acısını bu vesileyle paylaştığımızı iletmek isterim.  SLAYT 1-2-3-4

 

Deprem ve tsunaminin neden olduğu Japonya’da Fukuşima nükleer santralindeki sızıntının kontrol edilememesi, tüm ülkelerin nükleer santrale dair kuşkularını da artırmıştır.

 

Avrupa ülkelerinin mevcut nükleer santrallerini iyileştirme ve yapılması düşünülen santralleri şimdilik askıya alma yoluna gittiğini de biliyoruz.

 

Nükleer santrali destekleyen ve geç bile kaldığımızı söyleyen biri olarak, yaşananları elbette yok saymam mümkün değildir. Özellikle de deprem riski olan ve nüfusu yoğun bölgelere santrallerin kurulmaması ve sağlıklı denetim yönünde hassasiyet gösterilmesi gerektiği inancındayım. Deprem kuşağında yer alan ülkemizin risk haritasına baktığımızda işin ciddiyetini görebilmekteyiz. SLAYT 5

 

Diğer yandan, etrafımızı çevreleyen nükleer santrallere baktığımızda da, enerjinin %70’ini dışardan sağlayan ülkemizin acilen bir politika geliştirmesi gerekliliği de çok açık ortadadır. Özellikle de sınırlarımıza yakın bölgelerdeki santrallerin mevcudiyeti zaten bir risk taşıdığımızın da ispatıdır. SLAYT 6

 

Türkiye ve dünya gerçeklerini gözardı ederek, nükleer enerjiye hayır demek, gelecek dünyasında Türkiye’nin hızlı gelişimine de hayır demektir.

 

Türkiye’nin sizlerin de çok iyi bildiği 2023 yılı hedefleri var. Dünyanın ilk 10 büyük ekonomisi arasına girmek ve yenilenen 545 milyar dolar ihracat gerçekleştirmek. Bu ihracatı kim yapacak? Tabi ki biz sanayiciler yapacağız.

2010 yılında 210 milyar kws elektrik tüketen Türkiye’nin, enerji ithalatının ara malı ithalatındaki payı %30 olup, tüketimin %42’si sanayiden gelmektedir.

 

Öyleyse girdi maliyetlerimiz içinde ilk sırada saydığımız enerji maliyeti ile bizler nasıl üretip, nasıl ihracat gerçekleştirmeye devam edeceğiz? Konulan hedefe katkımız ne olacak?

 

İthal ettiğimiz enerji ile mi, yoksa kendi ürettiğimiz enerji ile mi girdi maliyetlerimiz aşağı çekilecektir?

 

Yarın, öbür gün enerji ithalatımızda ilk sıralarda yer alan Rusya ve İran ile olası yaşanacak siyasi krizlerde vanalar kapanmayacak mı?

 

Elbette ki, insan sağlığına ve çevreye olan olumsuzluklarının ve risklerinin farkındayız. Ancak sorduğum soruları da bir kalemde silip atamayız.

 

50 yılı aşkın bir sürelik gecikmeden bahsetmekteyiz. Aradaki açığı kapatmak zorundayız. 2020 yılına kadar 20’şer milyar dolarlık 2 santral Türkiye’nin gündemindedir.

 

OECD’nin 2010 yılında 17 ülkede yaptığı bir çalışmada, kaynaklarına göre elektrik üretim maliyetleri karşılaştırılmıştır. Üretilen elektriğin kw başına maliyet aralığı; Nükleer enerji için 2.9-8.2 cent; kömür için 5.5-12.0 cent; doğalgaz için 4.9-10.5 cent ve rüzgâr enerjisi için 4.8-16.3 cent olarak hesaplanmıştır. SLAYT 7

 

Japonya’daki acı tecrübeden sonra, yeni nesil nükleer santraller, gerek güvenliği, gerekse deprem ve tsunamilere olan dayanıklılığı açısından geliştirilmek zorundadır. Diğer yandan, ülkemizde yetersiz olan lisanslama işlemini yapacak uzmanın yetiştirilmesi hususu da önem kazanmaktadır.

 

Son olarak yenilenebilir alternatif enerjilerle birlikte, bilimin ve teknolojinin son yeniliklerini kullanarak nükleer santralleri en son teknoloji ile yapabilmek mümkündür. Bilimden yararlanmak zorundayız. Unutmayalım ki, kaçmak en kolay yoldur.

 

Değerli Meclis Üyelerimiz,

 

TÜSİAD tarafından hazırlanan anayasa ile ilgili düşüncelerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir TÜSİAD üyesi olarak, teklif edilen anayasa maddelerini kabul etmem mümkün değildir. Sizlere bu kürsüden her zaman kırmızı çizgilerimiz olduğunu ve bunların asla değiştirilemeyeceğinin altını çizdim.

 

Bu maddeler üzerinden polemik yapılmasını bile anlamakta zorlanıyorum. Ekranda gördüğünüz maddeler bugün tartışmaya açılmaktadır. Anayasa’nın değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez maddeleri için sadece devletin Cumhuriyet olduğu maddesi kabul edilmekte, diğerleri değiştirilebilir denilmektedir. SLAYT 8

 

Yeni anayasa devlet odaklı değil birey ve insan odaklı bir felsefeyle kaleme alınmalıdır denilmektedir. Atalarımızın kanıyla sulanmış bu topraklarda kurulan devletin kırmızı çizgilerini kaldırdıktan sonra, birey odaklı bir anayasanın önemi kalır mı diye sizlere sormak isterim.

 

Türkiye, içerde ve dışarda siyasi ve ekonomik gündem maddelerine yoğunlaşmışken, acil çözüm bekleyen konularına çözüm ararken, böylesi bir süreçte kamuoyuna sunulan bu çalışmanın amacını da anlamakta zorlanıyor ve talihsiz bir çalışma olarak nitelendiriyorum.

 

Bugün Ortadoğu’da yaşanılanları hepimiz an be an takip etmekteyiz. Önceki meclis toplantımızda da söylediğim gibi, bu olaylar;

 

Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin demokrasi ile yönetilmesinin aslında ne büyük bir nimet olduğunu, bireysel özgürlüklerin önemini ve Türkiye’nin bulunduğu coğrafyadaki farkının net olarak görülmesi açısından dikkate değerdir.

 

Aynı coğrafya’da İran, Cezayir, Tunus, Yemen ve Suriye’nin de yönetim şeklinin Cumhuriyet olmasına rağmen, yaşananlar, cumhuriyetin tek başına bir anlam ifade etmediğini, demokrasi ve laikliğin olmamasının getirdiği sakıncaları görmemiz açısından tarihi örneklerdir.

 

Bunun farkına varan TÜSİAD 1 hafta sonra bugün söz konusu çalışmanın TÜSİAD’ın görüşü olmadığı açıklamasını yapmıştır. Akademisyenler tarafından hazırlanan taslak, TÜSİAD’ın görüşünü yansıtmıyorsa ve sahiplenilmeyecekse kamuoyu ile paylaşılmamalı idi. Paylaşılıyorsa da neden sahiplenilmiyor diye sormak isterim.

 

Değerli Meclis Üyelerimiz,

 

Son olarak şunu söylemek isterim ki, özellikle de sivil toplum kuruluşlarının dahil edilerek (TOBB, TİSK, TESK gibi) geniş tabanlı bir uzlaşma ortamı içerisinde hazırlanacak yeni bir anayasanın gerekliliğini hepimiz kabul etmekteyiz. Ancak, Anayasa’nın değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez maddeleri üzerinde oyunlar oynanmasına kesinlikle karşıyız.

 

‘Tek Millet, Tek Vatan, Tek Bayrak, Tek Devlet ve Tek Dil’e alternatif çözüm önerileri bu ülkeyi bölmeye yönelik gereksiz çabalardır. Artık herkes, gereksiz bu çabaların ötesinde, tüm gücünü ülkenin kalkınması ve ülke insanının refahı için kullanmalıdır. En azından bunu çocuklarımızın yaşayacağı bu topraklara borçlu olduğumuza inanıyorum. SLAYT 9

 

Saygılarımla,

 

 

Ender YORGANCILAR

EBSO Yönetim Kurulu Başkanı

 

Başkana Ulaşın