2010 NİSAN AYI MECLİS TOPLANTISI

Sayın Başkanım,

Sayın Karabağlar Belediye Başkanım,

Geçmiş Dönem Başkanlarımız,

Onur Üyelerimiz, Meclisimizin Çok Değerli Üyeleri,

Basınımızın Kıymetli Temsilcileri,

 

Sizleri şahsım ve Yönetim Kurulum adına, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sayın Karabağlar Belediye Başkanım, nazik katılımlarınızdan ötürü teşekkür ediyorum. Meclis Toplantımıza Hoşgeldiniz.

 

Cuma günü Odamızda bir ilke daha imza atarak, 23 Nisan’a özel çocuk meclisini gerçekleştirdik. Gayet başarılı geçen meclisimizde, 3 ayrı okuldan katılan çocuklarımızla çok özel bir gün paylaştık. Bu anlamda, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı bir kez daha kutluyorum.

 

Kurtuluş savaşı mücadelesi boyunca tek bir egemenlik vardır o da ulusal egemenliktir diyen Atatürk,  90 yıl önce TBMM’nin açılışı ile bu düşüncesini eyleme geçirmiştir. Huzurlarınızda Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının aziz hatırası önünde saygıyla eğildiğimizi tekrarlamak isterim. Bu vatan uğruna bugün de can vermeye ne yazık ki devam ediyoruz. Şehit düşen askerlerimize ve polislerimize tanrıdan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyoruz.

 

Değerli Arkadaşlar,

 

Nisan ayı içinde yine bir Bakanımızı Odamızda ağırlama fırsatı bulduk. Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Sayın Veysel Eroğlu, Yönetim Kurulumuz ile bir araya gelerek, çevre konularına ilişkin istişarede bulunmuştur.

 

Sizlerden gelen konu ve çözüm önerilerinin de yer aldığı, Odamız konularını içeren dosyayı Sayın Bakanımıza takdim ettik.

 

Değerli Arkadaşlar,

 

Bugün öncelikli sorunumuz haline gelen işsizlik hakkında, Sayın Başbakanımızın TOBB’a ve üyelerine ilişkin yaptığı açıklama gündemde ilk sırada yerini almıştır.

 

Bizler her konuşmamızda yüklenmek zorunda olduğumuz maliyetlerden bahsederken, yanlış anlaşılmakta ve emeği sömürmekle itham edilmekteyiz. Bizim tek talebimiz rakiplerimizle eşit koşullarda rekabet edebilmektir. Bunun neden anlaşılmak istenmediğini de, açıkçası biz anlamakta zorlanıyoruz.

 

Son açıklanan Dünya Bankası raporunda; Türkiye’deki işgücü düzenlemelerinin katı yapısı, kayıtdışılık, maliyetler ve yüksek kıdem tazminatına değinilmiştir.

 

Sayın Maliye Bakanımız tarafından da, yüksek kıdem tazminatı ve  işgücü piyasasının esnek olmamasının istihdam artışını engellediğinin altı çizilmiştir.

 

Dünya Ekonomik Forumu hazırladığı Küresel Rekabet Gücü Raporu'nda da, Türkiye'de yatırımcılar açısından en ciddi sorunun vergi düzenlemeleri olduğunu açıklamıştır.

 

EPDK’nın hazırladığı raporda da, 95 Oktan kurşunsuz benzinin yüzde 67’sinin, motorin ve kırsal motorinin de yüzde 58’inin ÖTV ve KDV’den oluştuğu belirtilmiştir. Kaçak akaryakıtın önlenememesinin nedeni yüksek vergilerdir.

 

Ülkemizin istihdam ve enerji üzerindeki vergilerde OECD ülkeleri arasında başı çektiğini, zaman zaman sizlerle buradan paylaşıyorum. Tüm bunlar görmezden gelinerek, sadece suçu işverene atmak haksızlık değil midir?

 

Girdi maliyetleri her geçen gün artmakta ve işveren üzerindeki yükleri ağırlaştırmaktadır. Son 5 yılda; asgari ücret %64, motorinin litresi %50, benzinin litresi %47, doğalgaz’ın bin metreküpü %52 ve elektriğin 100 kws %45 oranında artış göstermiştir.

 

Reel sektörün bugün 90 milyar TL’ye ulaşan vergi ve prim borçları mevcuttur. Bu borçları, Hazine Bonosu faizleri yüzde 9 iken, gecikme faizi oranlarının yüzde 25-30’a çıktığı bir ortamda ödemesi adilane midir? Bu oranların mutlaka düşürülmesi lazım dediğimizde yine yanlış anlaşılmaktayız.

 

Krizle birlikte, firmalarımızın net karının ortalama %50 oranında azaldığını ve takibe düşen KOBİ kredilerinin %39 arttığını biliyoruz. Bununla birlikte finans sektörümüzün yüksek oranlarda gerçekleşen karını da biliyoruz. Karı azalan bir reel sektör karşısında, karı artan bir finans sektörü varken, neden akla sadece  TOBB geliyor? Özellikle de bazı bankalarımızın krizde çıkardığı personel sayısını düşündüğümüzde, bu çağrıya Bankalar Birliği’nin dahil edilmemesi eksiklik değil midir?

 

Diğer yandan 6.5 milyonu aşan insanımız iş beklerken, bunların işverenin istediği nitelikle örtüşmemesi de ülkemizin diğer bir yarasıdır. Bu yara tedavi edilebilir bir yaradır. Arz ve talepteki bu sıkıntıyı uzun dönemli aktif işgücü politikaları ile çözebiliriz. Altını çizerek ifade etmek isterim ki, MESLEKSİZLİK SORUNUNU çözmek zorundayız. kORE BAŞARDIYSA BİZ DE BAŞARABİLİRİZ DİYORUZ. Neden? Çünkü uzun soluklu ve istikrarlı bir mesleki eğitim sürecini aşmışlardır. İşveren olarak bizlerin yapabilecekleri ayrıdır, devletin ki ayrıdır. O nedenle de her ne yapılacaksa bir an evvel başlanmalıdır.

 

iSTİHDAM ARTIŞININ ANCAK İSTİHDAMIN ÖNÜNDEKİ ENGELLERİN AZALTILMASIYLA MÜMKÜN olabileceğini hepimiz biliyoruz. Bu da, kısa-orta ve uzun vadeli çözümleri gerektirmektedir. Kısa vadede yeni  teşvik yasalarına, orta vadede adama göre iş değil, işe göre adam düşüncesiyle yani meslek edindirme politikalarına ve uzun vadede de aktif, yani istihdam stratejisine ihtiyacımız vardır.

 

Hepimizin bildiği ancak tekrarlamakta fayda gördüğüm, istihdama ilişkin bazı önerilerimizi de bu noktada paylaşmak istiyorum.

 

1.     İş güvencesi uygulaması yeniden gözden geçirilmelidir.

2.     Belirli süreli iş sözleşmesinin yapılması kolaylaştırılmalıdır.

3.     Denkleştirme süresi rıza olmadan yapılmalı ve 2 aydan 6 aya, Toplu sözleşme olan yerlerde de 4 aydan 1 yıla çıkarılmalıdır. (turizm-tarım)

4.     Ödünç işçiliğinin mesleki olarak yapılması sağlanmalıdır. Bunu da yapacak olan özel istihdam bürolarıdır.

5.     Alt işveren Yönetmeliği iptal edilmeli ve 2003 tarihli kanunun 2. maddesi revize edilmelidir.

6.     İş sözleşmesinin feshine ilişkin İş Kanunu’nun 22. maddesi değiştirilmelidir.

7.     Sendikalar Kanunu ve Toplu Sözleşme ile ilgili tasarılar, işveren örgütlerinin de içinde olduğu bir mutabakatla çözümlenmelidir.

8.     İş güvencesindeki istihdam şartı, 30 kişiden 50 kişiye çıkarılmalıdır.

9.     İşvereni kayıtdışına iten sebepler ortadan kaldırılmalı, kayıtdışı istihdama ağır cezalar getirilmelidir.

10. İşsizlik fonuna işlerlik kazandırılmalıdır.

11. Kıdem tazminatı ile ilgili 30 gün olan süre aşağı çekilmelidir. (Türkiye’de 1 yıl 30 gün, Fransa’da; 2 yıl – 2 gün, 5 yıl – 10 gün, 20 yıl – 20 gün üzerinden kıdem tazminatı verilmektedir.)

12. Özellikle artan ara malı ithalatına engel olunarak, yerli üretimin önü açılmalıdır.

13. Verilen teşviklerin istihdam odaklı olmasına özen gösterilmelidir.

 

Ciddi haksızlıklar doğuran son teşvik yasası, mevcut yatırımları ikinci plana atmıştır. ZAMANINDA MEVCUTLARIN KORUNMASI YÖNTEMİNE GİDİLEBİLSEYDİ, hasarımız bu kadar çok olmayabilirdi.

 

Üretenin önünü keserseniz işverenin yoluna devam etmesini nasıl beklersiniz?

 

Yatırım şartlarını zorlaştırırsanız, mümkün müdür yeni yatırımlara başlamak veya kapasite artırımına gitmek?

 

Soruyorum sizlere kim işini büyütmek istemez ki?

 

Kim daha fazla üreteyim, daha fazla ihracat yapayım istemez? Bunları gerçekleştiren zaten isteyerek veya istemeyerek istihdamını artırmak zorunda kalacaktır. Sorunu doğru tespit edip, çözüme öyle yönelmek zorundayız.

 

ANCAK TÜRKİYE GERÇEKLERİNE UYMAYAN UYGULAMALARIN BİZLERİ ÇÖZÜMDEN UZAKLAŞTIRACAĞINI UNUTMAYALIM.

 

Anahtar sözcüklerimiz; yatırım, üretim ve istihdamdır. Kalıcı çözümler ancak bu üçgen etrafında yapıldığı sürece fayda sağlayacaktır. Temel prensibimiz; koşullar ne olursa olsun, yatırım yapabilmeyi, üretebilmeyi ve istihdam sağlayabilmeyi mümkün kılacak politikaların hayata geçirilmesi olmalıdır.

 

Değerli Arkadaşlar,

 

 İstihdamla da bağlantılı son açıklanan ekonomik göstergelerle devam etmek istiyorum.

 

2009 yılında %4,7 küçülen Türkiye, son üç aylık dönemde yüzde 6 oranında büyümüştür. Büyümedeki imalat sanayi etkisini (%12.8) gözardı edemeyiz. Zira imalat sanayinin büyümesi veya küçülmesi her bir çeyrekte göstermektedir ki, hem genel hem de sektörel oranları doğru orantılı etkilemektedir.

 

%6’lık büyüme sevindirici olmakla birlikte, 2008 son çeyrekteki %7’lik daralmanın yarattığı baz etkisi gözlerden kaçmamalıdır. Benzer şekilde 2. çeyrekte çift haneli büyüme, yıl sonunda da %5’lik büyüme beklentisi hakimdir. ANCAK HER ZAMAN İÇİN İSTİHDAMI DESTEKLEYEN BİR BÜYÜME ARZU ETTİĞİMİZİ TEKRARLAMAK İSTERİM. Zira yüksek büyüme yakaladığımız dönemlerde dahi işsizliği önleyemedik. Bu da, gerek büyüme, gerekse istihdam politikalarındaki değişikliğin önemini ortaya koymaktadır. (2002 / 2007 arası TR %49 > 3 Milyon istihdam sağladı)

 

Açıklanan büyüme rakamlarında en çok göze çarpan, özellikle de, özel kesim yatırımlarındaki gerilemedir. Yılın son çeyreğinde yatırımlar bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 4.7 daralmış ve yıl toplamında ise yüzde 19’u aşan bir yatırım düşüşü meydana gelmiştir. 2009 yılının son çeyreğinde özel yatırımlar yüzde 3.5, tamamında ise yüzde 22.3 daralmıştır.

 

Son 5 yılda yatırımlarda özellikle de özel kesim yatırımlarında geldiğimiz nokta ortadadır. %36’lık artıştan, %22,3’lük daralmaya ulaşmanın telafisi kısa zamanda zordur. iŞSİZLİKTEKİ ARTIŞIN EN BÜYÜK SEBEPLERİNDEN BİRİ DE YATIRIMLARDAKİ BU GERİLEMEDİR.

 

Değerli Arkadaşlar,

 

Resmi kayıtların ötesinde bugün aslında gerçek işsiz sayısının 6.5 milyonu ve gerçek işsizlik oranının da %24’leri aştığını biliyoruz. Son 10 yılda işsizliğin nereden nereye geldiğini görmekteyiz. Yapısal sorun denmesinin en büyük nedeni yıllar itibari ile işsizliğin sürekli artış halinde olmasıdır.

 

Ülkemizde 2009 itibari ile 5.8 milyon kişi pasif işgücü politikaları ile ve yalnızca %8,5’u yani 214 bin kişi aktif politikalar ile desteklenmektedir. Söz konusu desteklerin çekildiği bir anda, işsiz sayımızdaki artışı düşünebiliyor musunuz?

 

Son 4 aydır %68’e kilitlenen kapasite kullanım oranı ve zig zaglar çizmeye devam eden sanayi üretim endeksi rakamları aslında birbirini desteklemektedir. Açıklanan son verilerle kesin olarak şunu söyleyebiliyoruz ki, kaplumbağa misali yavaş ilerleyen bir iyileşme sürecinde bulunmaktayız.

 

Değerli Arkadaşlar,

 

Verilerdeki gelişim bu şekilde seyrederken, geçen ay sizlere detaylı bahsettiğim ihracat stratejisinin ardından bu ay da 2010-2014 sanayi stratejisi planı açıklandı. Konuşmamı çok uzatmamak adına sadece şunu söyleyebilirim ki;

 

Açıklanan 4 stratejik amaç ve belirlenen 21 hedefin işlevsel olarak uygulamaya geçmesi en büyük temennimizdir. Dünyanın 17'nci büyük ekonomisi olmasıyla övündüğümüz ülkemizin, bilgi ve katma değeri yüksek ekonomi alanında 69. sırada yer alması, hazırlanan stratejide geç bile kalındığının göstergesidir.

 

Değerli Arkadaşlar,

 

Eximbank’ın sermaye artırılmasından büyük mutluluk duyduğumuzu da belirtmek isterim.

 

Devletimizden böylesi somut çalışmaların ivedilikle devamını ve özellikle de gündemin dışına itilerek Meclis’te rafa kaldırılan, Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu ve Perakende sektörü Kanunu'nda beklenilen düzenlemelerin bir an evvel yapılmasını istiyoruz.

 

Anayasa değişikliği, referandum ve erken seçim konuşmalarının yoğun olarak yer aldığı bir ortamda, ekonomi yine gündemin dışına itilmek istenmektedir.

 

Bundan 28 yıl önce o dönemin koşulları dikkate alınarak hazırlanmış bir anayasanın bugün yetersiz kaldığını hepimiz görmekteyiz. Bu noktada yeni bir anayasanın mutlaka uzlaşma ile değiştirilmesini arzu ediyoruz.

 

1.     Değişikliğe ihtiyaç var mı?

2.     Zamanlaması

3.     Kim hazırlamalı

4.     Nasıl mutabakat sağlanmalı

 

Konuşmamı burada tamamlarken, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

 

 

Ender YORGANCILAR

EBSO Yönetim Kurulu Başkanı

 

Başkana Ulaşın