Sayın Başkan,
Geçmiş Dönem Başkanlarımız,
Meclisimizin Çok Değerli Üyeleri,
Disiplin Kurulu Üyelerimiz,
Basınımızın Kıymetli Temsilcileri,
Hepinizi şahsım ve Yönetim Kurulum adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
2009-2012 Çalışma Dönemimizin ilk Meclis toplantısına hoş geldiniz. Başarılı geçen bir seçimi geride bıraktık. Seçim zamanı oy kullanan tüm üyelerimize teşekkür ediyoruz. Bundan sonra herkese, eşit mesafede yönetim modeli uygulayacağımızı özellikle belirtmek isterim.
Çözüm Odaklı/Uzlaşmacı/Ulaşılabilir
Yönetim Kurulu’ndaki arkadaşlarımızla, siz çok değerli Meclis Üyelerimizle, Meslek Komitesi’ne seçilen arkadaşlarımızla, Genel Sekreterimizle ve personelimizle uyum içerisinde hep birlikte Odamıza hizmet etmeyi, ve güzel bir çalışma dönemi geçirmeyi umut ediyoruz. Desteğiniz için çok teşekkür ediyorum.
Aramıza yeni katılan arkadaşlarımıza özellikle de, 4 bayan Meclis Üyemize hoşgeldiniz diyorum.
Tekrar seçilen arkadaşlarımızın tecrübeleriyle, yeni seçilen arkadaşlarımızın dinamizmini birleştirerek 4 yılımızı verimli değerlendirmek istiyoruz.
Yaklaşık faal 4.500 üyesi bulunan Ege Bölgesi Sanayi Odası’nın elinde bulundurduğu gücün farkındayız.
Bu farkındalık ve sorumluluk içerisinde, Odamız ve sizler adına başarılı çalışmalara imza atmayı hedefliyoruz.
Değerli Meclis Üyelerimiz,
Yılın ilk yarısını belirsizlik, ikinci yarısını ise reel sektörümüzün haklı isyanları ile geçirdiğimiz bir 2008 yılını geride bıraktık. Özellikle de son çeyrekte sektörlerimizdeki küçülmeye ve piyasanın kilitlenmesine tanık olduk. 1980’li yıllardan itibaren Türkiye’de ihracata dayalı bir büyüme politikası izlendi. Özellikle de iç talebin tıkandığı dönemlerde sıkıntı ihracat ile aşılmaya çalışıldı. Bugün içinde bulunduğumuz durum, benzer bir yöntemi geçersiz kılmaktadır.
İç talebin canlandırılması zaruridir. Dış talebe müdahale gücümüz olmayabilir, ancak iç talebi yönetebiliriz. Hükümetimizin para ve maliye politikalarını kullanarak iç piyasayı canlandırma girişiminde bulunulması gerekirken bugün herkes kendi yağıyla kavrulmaya çalışmaktadır.
İç talepteki daralmanın en önemli sebeplerinden biri de güven kaybıdır. Bu güven bunalımının aşılması çok önemlidir.
2008 Ocak ayından Aralık ayına reel kesimin güven endeksi 104’den 52’ye, tüketici güven endeksi de 92’den 70’e düşmüştür.
İhracat Ocak ayından Aralığa yaklaşık yüzde 30 kayıpla gelmiştir. Rekorlar kırdığımız ihracat, 10.6 milyar dolardan 77 milyar dolara gerilemiştir.
Ocak-Aralık ayları arasında gıdanın %8, tekstilin %27, giyimin %33, motorlu kara taşıtlarının %55 ihracatlarında azalma gerçekleşmiştir.
2009 yılının ilk iki ayını geride bırakırken, Türk sanayisinin de 2009’a dair umutlarının her geçen gün azaldığını görüyoruz. 2008 yılında 132 milyar dolara ulaşan ihracatımızın yüzde 95’inin sanayi ürünü olması ve sektörün GSMH içindeki payının yüzde 40'ı aşması tablonun önemini daha da arttırmaktadır.
Türkiye hedefleri olan bir ülkedir. Bu hedefler vakit kaybetmeden ulaşmak isteyen ülkenin, özel sektörü çok zor durumda iken, Sistemi düzeltmek sorumluluğunda olanlar “duruma hakim” olduklarını söylemekten öteye gitmemektedirler.
Ülkelerin karnesinde gayri safi milli hasılanın gelişimi çok önemlidir. Şunu çok iyi biliyoruz ki özel sektörde işler iyiye gittiği sürece büyüme rakamımızın da seyri olumlu olmuştur. Son 5 yılda bunu çok net olarak gözlemleyebiliyoruz. Ancak, 2007’den itibaren özellikle de 2008’de özel sektörün sıkıntıları büyümeye yansımış ve ivme aşağıya doğru kaymıştır. İmalat sanayinde büyüme I. çeyrekte 7,3 iken III. çeyrekte -1’e düşmüştür. Buna paralel olarak da ülke büyümesi 6,7’den 0,5’e daralmıştır.
Mevcut tablonun bizce altı çizilmesi gereken kısmı, sanayideki kötü gidişattır. Bu kötü gidişatı ancak, işletmelerin faaliyetlerini devam ettirmesine ve istihdamın korunmasına yönelik tedbirlerle aşabiliriz. Rakamsal gelişmelere tekrar geri dönelim.
2008 yılı Ocak ayında toplam sanayi üretimi yüzde 1 azalırken, Aralık ayında yüzde 15’e gerilemiştir. İmalat sanayiindeki azalış yüzde 2’den yüzde 18’e fırlamıştır.
Sanayi Üretimindeki Sektörel Değişim
Aralık ayında; motorlu kara taşıtları yüzde 29, deri işleme yüzde 30, tütün yüzde 29, plastik yüzde 26, tekstil yüzde 26 ve gıda yüzde 24 oranında üretim düşüşü ile karşı karşıya kalmıştır.
Kapasite Kullanım Oranlarında ortalama % 85 kapasite ile çalışabilen sanayi son 18 yılın en düşük düzeyine gerileyerek yeni yılın ilk ayında yüzde 63 olarak gerçekleşmiştir. 2008 yılının Ocak ayında 80,3 olan kapasite kullanım oranı, Aralık ayını 64,7 ile kapamıştır.
Odamız tarafından her 3 ayda bir yapılan imalat sanayi eğilim anketine göre de; 2008 yılının ilk çeyreğinde yüzde 58 olan kapasite kullanım oranı son çeyreğinde yüzde 55’e gerilemiştir. Bazı sektörlerdeki kapasite kullanım oranı; Gıda %55, giyim %64, kağıt mamulleri %79, metal ana %60, taşıt %50, makine %44’tür. Slayt 7
Üyelerimiz, 2009 ile ilgili umutsuz bir görünüm içerisindedir. Üretimlerinin, satışlarının, azalacağını, hammadde fiyatlarının ve birim maliyetlerin artacağını ifade etmişlerdir.
Talepsizlik, makineleri durdurmakta, üretimi düşürmektedir. Üretimini düşüren ve hatta ara veren sektörler bir bir işçi çıkarmak zorunda kalmaktadır.
Gerek iç, gerekse dış talep daraldıkça stoklar artmakta, üretim azaldıkça maliyetler yükselmekte ve mevcut istihdamı korumak imkansız hale gelmektedir.
2008 yılı Ocak ayından Aralık ayına İşkur’a yapılan işsizlik başvurularının %125 artmış olmasından da bunu çok net görebiliyoruz. İzmir’de de İşkur’a Ocak ayında yapılan başvuru sayısı 5.130 iken, bu sayı Aralık ayında 11.711’e yükselmiştir. Yani yüzde 128’lik bir artış söz konusudur.
Bu da; Türkiye’nin 52 ülke sıralamasında 3’üncülüğe yükseldiğini de çok açık olarak göstermektedir. 2008 yılı Ocak ayında yüzde 11,3 olan işsizlik oranı Aralık ayında yüzde 12,3 olarak gerçekleşmiştir.
Aslında gerçek işsizlik rakamının yüzde 20’leri aştığı, her 4 gençten birinin işsiz, ve her yıl yaklaşık 1 milyona yakın insanın iş bulmak zorunda olduğu bir Türkiye fotoğrafı ile karşı karşıyayız. Sadece 1 ayda 630 bin kişi işini kaybetmiştir. Bunun 120 bini imalat sanayindeki çalışanlardan oluşmaktadır.
Bu fotoğrafa bakarak çıkarılacak sonuç: "Krizi fırsat bilip işçi çıkarmayın" demek değildir. Bu fotoğraftan sanayicinin düştüğü durum görülmeli ve işçi çıkarılmasını önleyici tedbirler ivedilikle hayata geçirilmelidir.
Sanayideki kötü gidişatın devamı sadece ekonomiye değil, sosyal ve siyasi hayatımıza da büyük zarar verecektir.
Toplumdaki sosyal çöküntünün en önemli göstergelerinden biri olan cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü sayısı, geçen yıl yüz bini aşarak bir “rekor” kırmıştı. Son bir ay içinde sayı altı bin daha artarak, 106 bine ulaşmıştır. Oysa Türkiye'deki tüm cezaevlerinin kapasitesi sadece 103 bindir. Ekonomik sıkıntının giderek toplumun tüm kesimlerini olumsuz etkilemsi, cezaevlerindeki doluluk oranını Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine ulaştırmıştır.
Bugün ülkemiz 247 milyar dolarlık toplam dış borç stokuyla dünya sıralamasında 23. sırada yerini almıştır.
Kamunun dış borcundan ziyade özel sektörün bir yıl içinde 50 milyar dolara yakın dış borç ödeyecek olması endişe vericidir. Krizle birlikte finansın sağlanmasında ki zorluklar endişeleri daha da arttırmaktadır.
Bu noktada IMF’den gelecek kaynak büyük önem taşımaktadır. Ancak; Mayıs 2008’den bu yana neredeyse 10 ayı, son görüşmelerden ise 15 ayı geride bırakmış olmamıza rağmen, hala IMF konusunda netlik sağlanamamıştır.
Sizler de basından takip ediyorsunuz. Saydıklarımızın dışında kapanan işyeri sayısı artmakta, doğrudan yabancı yatırımlar azalmakta, vergi gelirleri düşerken bütçe dengesi bozulmakta, kredi kartı borçluları hızla artarken, karşılıksız çek sayısındaki artış hızı endişeleri arttırmaktadır. Bu tabloyu gözardı etmek, ülkemizi telafisi çok zor noktalara götürmektedir. 2008 Yılı Ocak ayında 135 bin olan karşılıksız çek sayısı Aralık ayına %9 artışla girerek 147 bine yükselmiştir. Ocak ayında karşılıksız çeklerin %69’u geri ödenebilmişken, Aralık ayında bu oran %43’e düşmüştür. Bu da ödeme güçlüğünün ne kadar artığına en iyi örnektir.
İktisadi faaliyetteki yavaşlamanın sürdüğü ve küresel ekonomideki sorunların devam ettiği gerekçesiyle Merkez Bankası’nın faizleri 1,5 puan indirerek tarihinin en düşük seviyesine 11,5’a indirmesi de dikkate değerdir. Buna rağmen bankalar hala kredi faizlerini düşürmemekte ve reel sektöre kredi vermemeye devam etmektedir.
Bekleme süremiz uzadıkça güven kaybımız artmakta, maliyetlerimiz yükselmekte, açılan yaraların onarımı zorlaşmaktadır.
Tüm sivil örgüt kuruluşları her platformda olumsuzlukları anlatmaya çalışırken ve iç piyasanın canlandırılmasının zaruriyetini defalarca ifade ederken, tedbirlerin açıklanmaması düşündürücüdür.
Bununla birlikte, kabine içindeki bir bakanın ikinci kriz dalgasına hazır olunmalı uyarısı da son derece dikkat çekicidir.
Değerli Meclis Üyelerimiz,
Müdahalenin gecikmesi faturayı arttırmaktadır. Bu faturanın bedeli yarın yine bizlerden çıkacaktır. Artık istiyoruz ki 2009 yılını kurtaralım. Ancak alınmayan önlemlerin 2010 yılını dahi riske soktuğu artık fark edilmelidir.
O nedenledir ki; yapılan birkaç düzenlemenin tek başına fayda getirmesi de imkansızdır.
İşsizlik artışına önlem olması açısından getirilen kısa çalışma ödeneği ve Eximbank’ın TL kredilerinde indirim ve süre uzatımı çabalarını olumlu karşılıyoruz ama yeterli bulmuyoruz.
Teşviklerin süresinin 1 yıl daha uzatılmasını olumlu karşılıyoruz. Ancak sektörel ve bölgesel teşviklerin de artık uygulamada yerini almasını istiyoruz.
Bizler çok somut adımlar atılsın istiyoruz. Radikal tedbirler alınsın ve bugünün derdine çare olurken, geleceğin de altyapısını oluştursun istiyoruz. “Bugünü de kurtardık çok şükür” mantığının dışına çıkılmasını ve geleceği inşa edecek yapıcı çözümlerin açıklanmasını bekliyoruz.
Kısa sürede ekonomiyi canlandıracak kamu yatırımlarına başlanmalıdır. SSK primlerinde çalışan sayısına göre SSK prim sistemi getirilmelidir. Örneğin 50 kişiye kadar %28, 100 kişiden fazla istihdam sağlayana %25 şeklinde uygulanmalıdır. Primini gününde ödeyenlere prim iskontosu verilerek, işçi çıkarmaların önüne geçilmelidir. Elektrik faturalarını yükselten TRT payı, vadeli ithalatı pahalandıran yüzde 3 KKDF uygulaması kaldırılmalı, KDV ve ÖTV oranlarında indirim yapılmalıdır. Turizm, otomotiv, tekstil ve gıda sektörlerinin acilen desteklenmesi gerekmektedir.
Finansal kaynak akışı sağlanmalı, kamu alımlarında yerli ürünler tercih edilmeli ve toplum yerli malı konusunda bilinçlendirilmelidir. Yatırım ve istihdamı artırıcı vergi politikalarının bu süreci atlatmasına imkan verecek düzenlemelerin hayata geçirilmesi acilen sağlanmalıdır.
Değerli Arkadaşlar,
Yaşanan küresel kriz sonrasında kendilerini toparlayan ülkeler, kriz öncesi dünyaya geri dönüşün çok zor olacağını görecektir.
O nedenledir ki; bu ortamda herkesin yeni koşullara ayak uydurmanın ve krizi en az hasarla atlatmanın yollarını araması gerekmektedir.
Sanayiciler olarak bizler rekabet gücümüzü arttırıcı her türlü çabanın içerisinde olmalıyız. Ar-ge, teknoloji geliştirme ve inovasyonun özellikle bu süreçte önemine inanmaktayız.
Bu çabamıza destek vermesi yönünde, hükümet nezdinde de girişimlerimizi kararlıkla ifade edeceğiz. 4 yıllık çalışma dönemimiz boyunca Ankara ile ilişkilerimizi daima sıcak tutmak ve sorunlarınızı bire bir çözüme kavuşturmak için elimizden ne geliyorsa yapacağımıza inanınız.
Değerli Arkadaşlar,
Bizler için asıl önemli olan, gerek sizlerle, gerekse de Yönetim Kurulumuzla birlik ve beraberlik içerisinde sorunların üstesinden gelebilmektir. Bizlere verdiğiniz bu görevlerimizi hep daha iyisini yapabilmek adına en iyi şekilde yerine getireceğimizden şüpheniz olmasın.
Meslek Komiteleri / Üye İlişkileri – Sadece seçim zamanı üye ziyareti değil, 24 saat iletişim
Saygılarımı sunuyorum.
Ender YORGANCILAR
EBSO Yönetim Kurulu Başkanı