İŞ’LE BULUŞMALAR: REKABETTE YARATICILIK VE YENİLİKÇİLİK
23.03.2015
Sayın Genel Müdürümüz, Değerli panelistler İzmir’e hoş geldiniz.
İş Bankası ve Dünya Gazetesi’nin adım adım Türkiye’yi gezerek gerçekleştirdikleri bu organizasyonun İzmir ayağında, sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duymaktayım.
Günümüzün tabir-i caizse olmazsa olmazı rekabeti, yaratıcılığı, yeniliği bugün sizlerle birlikte değerlendireceğiz.
Küresel ekonomiyi geçmişten bugüne etkileyen kuşkusuz pek çok olay yaşanmış, pek çok karar tarihe geçmiştir. Ancak şu bir gerçek ki, küresel ekonomi 2008 krizi öncesi ve sonrası olarak iki ayrı bölümde analiz edilmeye çok uzun yıllar boyunca devam edecektir.
Küresel kriz sonrası, bilinen doğruların yerini başka doğruların aldığı, üretimin batıdan doğuya kaydığı, ekonomiden siyasete birçok alanda değişimin yaşandığı bir süreci kapsamaktadır.
Bu öyle bir süreçtir ki; Avrupa’daki değişimden, Çin’deki talepten, Kore’deki gelişim hızından, FED’in vereceği kararlardan bana ne diyemeyeceğimiz bir süreçtir.
Küresel rekabetin ekonomiyi belirlediği böyle bir süreçte Türkiye, 2023 gibi çok ciddi ve önemli hedefler koyarak, kalkınma yolundaki arzusunu ortaya koymuştur. Bu çok doğru ve çok değerli bir hamle idi. Ancak, ne yazık ki dünyadaki söz konusu değişimi proaktif bir şekilde karşılayamadığımız için, gelişmelerin gerisinde kaldığımız için ve en önemlisi de rekabet edebilme altyapısını oluşturamadığımız için şimdiden olası sapmalar söz konusudur.
Peki bu sapmaların özünde ne vardı? Ya da küresel rekabetin şartlarının özünde ne vardı? diye de sorabiliriz.
Çok farklı sorularmış gibi dursa da, biri bizi, bir diğeri de uluslararasını ilgilendiren bir hususmuş gibi görünse de ortak cevaplardan birisi de yenilikçiliktir. Yani, yaratıcılığın desteklenmesi, dolayısıyla akabinde, inovasyona, ar-ge’ye, yüksek katma değerli üretime giden uzun bir yol vardır. Ve kabul edelim ki biz bu yolun çok başındayız.
İşte bugün küresel rekabet ortamında sadece ürün üretiminde değil, hizmet üretiminde de inovatif olduğunuz sürece, pazarınız çok daha değerli, ekonominiz birkaç adım daha önde demektir.
Dünyada yapılan birçok çalışma bu tespiti teyit etmektedir. Üretimin batıdan doğuya kaymasında etkili olan Asya ülkeleri başarısının altında rekabet etmedeki gücünün artması yatmaktadır. Peki bu nasıl olmuştur?
Herşeyden önce eğitime öncelik vererek, yaratıcı düşünceleri ve inovatif üretimi destekleyerek; bugün o ülkeler gerek küresel rekabet endeksinde, gerek küresel inovasyon ve gerekse küresel yaratıcılık endeksinde bizim önümüzde yer almaktadırlar.
Bizde 12 binlerde olan patent başvuru sayısı bu ülkelerde 40 binlerden başlayıp, 200 binleri aşmaktadır.
Bölgesel güç olma hedefi olan ve ilk 20 büyük ekonomi arasında yer alan ülkemiz ne yazık ki, bu yöndeki eksiklerini tamamlama noktasında kaplumbağa hızında ilerlemektedir.
Oysa böyle bir dünya yok. Kim önce davranırsa, kim atağa geçerse yarışı o kazanıyor. Bizim bu şekilde yol almamız çok güç görünmektedir. Gerekli adımları atmaya başladığımız sürece her zaman umutlu olduğumun da altını çizmek isterim. Özellikle de eğitim hususunda çok ciddi bir reforma ihtiyacımız vardır.
Çünkü yaratıcılığın temeli okullarımızda atılır. Ve bizim eğitim sistemimiz ne yazık ki öğrenmeye, yaratıcılığa değil, ezbere dayalı bir sistemdir. Dünyada kabul görmüş PİSA testi sonuçları da bu durumu ortaya koymaktadır.
PISA; 15 yaş ve üstü öğrencilerin matematik, okuma yeterliliği ve fen dallarında kazanmış oldukları bilgi ve becerileri ölçen bir araştırmadır. Gelişmekte olan ülkeler ilk 10 sırayı paylaşırken, Türkiye 65 ülke içinde 43. sırada yer almaktadır. Okuduğunu anlamayan bireyler yetiştirmeye devam ettiğimiz sürece inovatif bir ülke olmamız da güç görünmektedir.
Elimizdeki en önemli gücümüz olan genç nüfusumuza rekabet şartlarına uygun nitelik kazandırmak zorundayız. O nedenle eğitim reformu, demografik fırsat penceresine sahip ülkemiz için öncelikli bir konudur.
Nitelikli bir eğitim, emek toplumundan bilgi toplumuna geçişte hızlı ve dinamik bir sistemi oturtabilmemizi sağlayacaktır.
Bakınız, 2015 yılının en itibarlı dünya üniversiteleri arasında ABD 43 üniversiteyle ilk sırada yer alırken, onu 12 üniversiteyle İngiltere’nin ve 6 üniversiteyle Almanya’nın takip etmesi bir tesadüf olabilir mi? Ya da BRIC ülkeleri listede yer alırken, Türkiye’den hiçbir üniversitenin olmaması şanssızlık olarak yorumlanabilir mi?
Değerli Konuklar,
Türkiye’de her 3 kişiden biri 0+19 yaş aralığında. Bu çok önemli bir istatistiktir. Çünkü bu bizim geleceğimizdir. Bu geleceğe bugünden sahip çıkmak zorundayız.
Yaratıcı bir toplum, yaratıcı ürünler ortaya koyar. Yaratıcı ürünler, ekonomiyi zenginliğe refaha götürür. İleri teknoloji ihracat rakamları bize tam da bunu söylemektedir. Çin, Kore, Malezya, Hindistan, Brezilya bizden kat be kat üstün ihracat değerine sahiptir. Nedeni de işte bu anlattıklarımda yatmaktadır.
Evet ihracat kompozisyonumuz geçmişten bugüne olumlu gelişme içerisinde olsa da hala ihracatta kg başına ürünümüzün değeri 2 dolar bile etmezken, 4 dolar, 5 dolar eden ülkelerle rekabet etmemiz de bir o kadar güçleşmektedir. Çünkü biz argeye leblebi büyüklüğünde pay ayırırken, gelişme atağı gösteren ülkeler karpuz büyüklüğünde pay ayırmaktadır. Yani önceliklerimiz farklıdır. Aramızdaki en büyük fark da budur.
Digital devrim ile karşı karşıya olduğumuz bir dünyada, teknolojik bir sıçrama hamlesine ihtiyaç duyduğumuz da aşikardır. Ve o nedenle eğitimde yaratıcılığın desteklenmesi gerektiğini savunuyoruz. Çünkü teknolojisini gerçekleştiren ülkeler bir anlamda bağımsızlığını da ilan etmiş olurlar.
Teknoloji geliştirme bölgeleri kuşkusuz bu anlamda çok önemlidir. İzmir de bu bilinçle bölge sayısını hızla artırmıştır. Bundan büyük mutluluk duymaktayız. Çünkü küresel rekabetin önemli bir ayağı da yerelden kalkınmada geçmektedir. Ve İzmir bu anlamda önemli bir adım atmıştır.
Diğer yandan, küresel rekabet koşullarında yatırım yapmaktan ihracat gerçekleştirmeye kadar birçok alanda var olabilmek firmalarımız için her geçen gün güçleşmektedir.
Çünkü, küresel krizin derin izleri hala etkisini sürdürürken, daralan pazar nedeniyle rekabet giderek daha çok yoğunlaşmaktadır.
Ekonomik yapının %99’unu oluşturan KOBİ’lerin %95’inin de mikro ölçekli olduğunu dikkate aldığımızda, rekabet etmedeki güçlükleri de tahmin edebiliriz.
200'den fazla ülkeye 20 binden fazla mal satabilen, ilk 10 büyük ekonomi içine girmeyi kendine hedef edinen ülkemizin girişimcilik hikayesi kuşkusuz alkışın en büyüğünü hak etmektedir.
Ancak, bugün girişimciliğin daha nitelikli ve sistemli yürümesi için desteklenmesi dünden daha önemli bir hale gelmiştir. TUİK tarafından açıklanan veriler ortaya koymaktadır ki, 30-40 yaş arasında girişimci olmazsanız, sonraki yaşlarda bu çok daha zor görünüyor.
O nedenle, daha genç ama daha dinamik yenidünya ile barışık, teknoloji çocukları olarak doğan yeni girişimcilere acilen ihtiyaç duymaktayız. Yaratıcılığın da, yenilikçiliğin de merkezinde girişimcilik ruhu yatmaktadır. Bugün Google da, iphone da bunun örnekleridir. Samsung’un patent sayısının ülkemizin aldığı patent sayısının çok üstünde olması da başka bir göstergedir.
Günümüz dünyasında moda olan Yenilikçi girişimcilik diye bir kavram var. Bu kavramın ne anlama geldiğini bilen ülkeler bu girişimcileri ülkelerine çekmek için adeta yarış halindeler. Bilinen bir örnek vardır. Silikon vadisindeki girişimcilerin %52’si ABD dışındandır. Ve ABD bu gerçeği farkeden ilk ülkelerdendir. Silikon Vadisi başarısını bir üçlemeye borçludur. Eğitim, bilgi ve yapılan yatırımlar.
Kuşkusuz, hiçbir toplum birden değişip gelişme sağlayamaz. Hiçbir başarı bir gecede olmaz. Hepsinin bir altyapısı, bir geçmişi, geçilen aşamaları vardır. Bu hususta geç kaldığımız doğrudur. Bunu kabul ederek, ivme kaydedecek projeleri desteklemek, yenilikçiliği daha planlı ve daha çok teşvik etmek zorundayız.
Biz de gelecek 10 yılı kayıp yıl olarak kayıtlara geçmek istemiyorsak, kazananlar kulübünde yer almak istiyorsak bir an evvel harekete geçmek zorundayız. Çocuklarımız için, ülkemizin geleceği için buna mecburuz.
Çünkü bugün dünya öyle bir süreçten geçmektedir ki;
Yani dünya başka bir yönde ilerlemektedir.
Bakınız Nobel ödüllü yazar Bernard Shaw insanları üçe ayırmış:
* Bir şeyleri gerçekleştirenler
* Bir şeyleri seyredenler
* Gerçekleşen şeylere hayret edenler
Bunu ülkelere de uyarlayabiliriz. Ve dünya bu yönde yol alırken, bizim tüm gayretimiz hayret eden ülkeler grubunda değil de, gerçekleştirenler grubuna girebilmek olmalıdır.
DÜNYADA HER EVE BİR TÜRK MALI söylemimin arkasında yatan ana etmen de, yaratıcılığını yenilikçilik ve girişimcilik ile birleştiren ve rekabet etme gücüne kavuşan bir yapının somut çıktısını ortaya koymaktır. Unutmayalım ki, hayal etmeden gerçekleştiremeyiz.
Kuşkusuz tüm bunlar için devlet desteği kaçınılmazdır. Ancak inovatif bir ekonomi oluşturmak istiyorsak, topyekün bir birlikteliğe ihtiyaç vardır. Devlet gerekli mekanizmaları ve ortamı hazırlarken, firmalarımız ve girişimcilerimiz bu yapının temel taşlarını oluşturmak için proaktif davranmak zorundadır. Gençlerimizi masa başı işler yerine, biraz daha fazla merak eden, yaratıcılığını teknoloji ile birleştiren işlere yönlendirmeliyiz.
Bu tür toplantıların farkındalık yaratılması adına, önemli olduğu inancındayım.
O nedenle de, organizasyonda emeği geçenlere teşekkür ediyor, faydalı sonuçlara vesile olmasını diliyor, herşeye rağmen Türkiye’nin geleceğine dair umudumu koruduğumun altını çizerek, sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Ender YORGANCILAR
EBSO Yönetim Kurulu Başkanı