17.03.2022 TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ TOPLANTISI

 

Türkiye Bankalar Birliği’nin Sayın Yönetim Kurulu Başkanı (Alpaslan ÇAKAR)

Bankaların Değerli Genel Müdürleri,

İzmir Ticaret Odamızın, İzmir Ticaret Borsamızın, İlçe Oda ve Borsalarımızın Değerli Başkanları,

İş Dünyamızın kıymetli temsilcileri,

Değerli Basın Mensupları,

Ege Bölgesi Sanayi Odası ve şahsım adına, sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle Sayın Başkanın yakın ilgisi ve istişare toplantısı için teşekkürlerimi sunuyorum. İzmir’e hoş geldiniz. Bir başka teşekkürüm de, HALK bankasının kadın girişimcilere özel verdiği krediler için Sn. Osman Arslan’a olacak.

Bugün toplantıyı öyle bir süreçte yapıyoruz ki, belirsizliğin adeta tam ortasındayız. Dünya yeni bir düzene doğru yelken açmakta. İşgalin gölgesinde tek kutuplu düzenden belki de çok kutuplu bir düzene geçiş söz konusu. Jeopolitik risklerin arttığı bir soğuk savaş süreci, küresel ekonominin ana gündemi.

Oysa ki, 2020 yılından bu yana Pandemi ile birlikte birçok alanda bir dönüşüm içine girilmiş, ekonomik olarak zorlu günlerden geçilmişti.

Küresel ekonomi yeni bir çıkmazın içinde. Navlun, emtia fiyatları, enerji fiyatları, hammadde fiyatları artıyor. Enflasyon, tüm ülkelerde son 30-40 yılın en yüksek seviyelerinde. Tedarik sorunları bitmiyor. Amerika’da 1982 yılında enflasyon %15’e çıktığında, merkez bankası faizi artırarak %20 yaptı ve enflasyonu indirdi. 2008 mortgage krizinde de benzer uygulamaya gitti. Bu ay da FED, %7,9’a yükselen enflasyonu indirmek için tekrar faiz artışına gitti. Benzer şekilde diğer ülkeler de faiz artırımı yapıyor ve yapmaya devam edecek.

Türkiye kendi iç konuları ile küresel ekonomiden negatif ayrışmaktadır. Ancak, Hükümetimizin bugün Rusya-Ukrayna konusundaki arabuluculuk girişimleri son derece başarılı ve takdire şayandır. Bütün dünyanın gözünün üstünde olduğu Antalya uzlaşma toplantısı son derece önemli idi.

Diğer yandan, enflasyonda dünyada 7. OECD ülkeleri arasında ilk sıradayız. ÜFE ile TÜFE makası, kriz dönemlerine vurgu yapmaktadır. Ülke risk primimiz CDS 700’e yaklaşarak borçlanma maliyetini artırmaktadır.

Tüm bu olumsuzluklar, artan belirsizlik ve kur oynaklığı firmalarımızın strateji yapmasını, sağlıklı fiyatlandırmayı, uzun vadeli planlamayı, yatırımları engellemektedir.

Maksimum seviyelere ulaşan özsermaye yetersizliği, kredi ihtiyacını artırmaktadır. Üyelerimizden aldığımız bilgilere göre;

  1. Kredi talepleri bankalarca ya karşılanmıyor ya da daha düşük miktarda karşılanıyor.
  2. Krediler çok kısa vadeli rotatif, spot.
  3. Expertiz değerli farklı çıkıyor ve ek teminat isteniyor.
  4. Kredi Garanti Fonu kredilerinde firma başı 250 milyon, 75 milyon banka özkaynak 175 milyonu KGF destekli. Bankacılık Kanunu’nun 49. maddesine göre grup şirketleri tanımı farklı değerlemeleri var. Madde yeniden düzenlenmelidir.
  5. Kobi’ler, kur endişesiyle döviz kredisi kullanmaktan korkuyor, daha fazla TL talepleri var.
  6. Kredi talebinde, kredi faiz oranına ek olarak, kredi tahsis ücreti, kullanım ücreti, komisyon gibi ilave maliyetler, kredi maliyetini artırıyor.
  7. Hesaplarında parayı 45 gün faizsiz bekletmek
  8. Ödemeleri mümkün olduğunca kendi bankaları dışında ödetmemek,
  9. Krediyi doğrudan nakden vermek yerine belge/fatura karşılığı ödenmesinin de firmalarımızı zorda bıraktığı bilgilerini almaktayız. Finans kesimi burada. Haklı nedenlerle, daha önceki KGF kredileri döviz, mevduata %8-9 faizle değerlendirilmiş olabilir.

Mevcut kredi tahsis limitleri içinde ilave teminat talepleri firmalarımızı zorlayan diğer bir konudur. Teminat mektubu komisyonları %1’i geçmemelidir.

Sanayicilerimizin sipariş-üretim-satış döngüsü gereği orta vadeli işletme kredilerine; yeni yatırımlar için ise uzun vadeli yatırım kredilerine ihtiyacı var. Mevcut vade ve kredi hacmi yeni yatırımların önünde engel oluşturmaktadır. TL güven yaratmalı. TL mevduatı tercih edilen bir ortam yaratılmalı. Bunun için de enflasyon düşürülmeli.

Son dönemde, TCMB kaynaklı reeskont kredilerinde aksamalar yaşandığı bilgilerini almaktayız ki, bu ihracatçılarımızı zorlamaktadır. Böyle bir süreçte, alternatif finansman seçeneklerinin sunulmasını arzu ediyoruz.

Gelen dövizin %25’inin bozdurulması mecburiyeti, ithalatı var ve sat-al yapıyoruz.

KGF kredilerinin kullandırılmasında bankaların seçici davranabildiği ve bu krediye gerçekten ihtiyacı olan firmalardan çok ödeme gücü ve teminatları sağlam firmalara yönlendirebildiği görülmektedir. Firmaların kredi geri ödeme kapasitesinin de arttığı dikkate alınarak zordaki firmalara kredi kullandırılması sağlanmalıdır.

Küresel bir soruna doğu giden tarım ve gıda konusu Türkiye için de çok önemlidir. Gıda sanayi işletmeleriyle çiftçileri birlikte dikkate alacak yeni bir kredi mekanizmasının geliştirilmesi, sözleşmeli üretim için kredi limitleri tanımlanması uygun olacaktır. Ürün&fiyat alım politikası uygulanmalı ve kredilendirilmelidir.

Türkiye için ihracat olmazsa olmazdır. İhracat için kullandırılan döviz ve TL kredilerinin kaynağı olan mevduatlarda zorunlu karşılık oranları daha düşük tutulmalıdır.

Kur korumalı mevduat uygulaması, döviz kurlarında geçici bir istikrar sağlamış olsa da, kalıcı istikrar ve öngörülebilirlik için toplam ülke döviz varlığımızın artırılması gerekir. Ekonomiye dış kaynak sağlanması konusunda bankalarımızın uluslararası itibarının yüksek, çabalarının etkili olduğunu biliyoruz. Bu konuda bankalarımızın girişimlerini artırmalarını bekliyoruz.

Ülkemizde yerleşik, yabancı sermaye sahipliğinde olan bankalarımızdan ilave bir beklentimiz de; kurucu bankalarının yurt dışı kaynağının kullandırılmasında öncü olmalarıdır. Bankalar, bu ülkede para kazanıyor. Yabancı sermayeli bankalar elini taşın altına daha çok koymalıdır.

Sanayi, tarım ve hizmet sektörlerimizin üretken/dinamik yapısı ekonominin normalleşmesini sağlayabilecek güçtedir. Yaşadığımız her krizde, özellikle pandemide sanayiciler olarak bizler bunu fazlasıyla kanıtladık. O nedenle de, bu çabalarımızda yerli-yabancı, kamu-özel bütün bankalarımızı yanımızda görmek istiyoruz. Özellikle de, KOBİ’lerin bu süreçte bankalarımız tarafından desteklenmesini çok önemsiyoruz.

Bir gerçek var ki; 2018 yılından bugüne Türkiye ekonomisinin karşılaştığı sorunların, üretim ve istihdamı olumsuz etkilemeden aşma çabasının merkezinde bankacılık ve kredi mekanizması yer almıştır. Bu nedenle bankacılık sistemine son beş yılda reel sektöre sağladığı krediler için teşekkür etmemiz gerekmektedir.

Ben 50 yıldır ticaretin, sanayinin içindeyim. Birçok ekonomik kriz, darbe gördüm. Ancak, ümidimi hiç yitirmedim. Türkiye büyük bir ülke. Biz bunu da atlatırız. Yeter ki, bu ve benzeri diyalog yolları ile birbirimizi doğru anlayarak, konulara sağlıklı yaklaşımlar geliştirelim, BEN DEĞİL BİZ ANLAYIŞINI hayata geçirerek ortak akılla konulara çözüm getirelim.

Konuşmamı burada tamamlarken, verimli ve başarılı bir toplantı diliyorum.

Saygılarımla,

Ender YORGANCILAR

EBSO Yönetim Kurulu Başkanı

 

 

Başkana Ulaşın