02.12.2013- Yönetim Kurulları Ortak Toplantısı

YÖNETİM KURULLARI ORTAK TOPLANTISI
2 Aralık 2013
 
Sayın Başkanlarım,
Değerli Katılımcılar,
Basınımızın Kıymetli Temsilcileri,
 
Sizleri şahsım ve Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu adına, sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Yılın son toplantısına ev sahipliği yapan Sayın Başkana teşekkürlerimi sunuyorum.
 
2013 yılını tamamlamak üzereyiz. Değerlendirmemizi yaparken, gerek yurt içi gerekse yurtdışında yaşananlardan ötürü, yılı 2 döneme ayırmakta fayda görüyorum. Özellikle de 22 Mayıs ve sonrasını oluşturan FED’in açıklamaları ile yılın ikinci yarısı oldukça hareketli, gergin ve temkinli olunan bir süreci kapsamıştır. Yılın ilk yarısında toparlanma eğilimi gösteren bir Türkiye ve küresel piyasalar resmi söz konusudur. Sanayi sektörü açısından da, 2013 yılı oldukça istikrarsız ve zorlu yıl olmuştur. Bu zorlu sürecin devam edeceğinin işaretlerini de ne yazık ki almaktayız.  
 
2013 yılının kilit ülkesi beklediğimiz gibi ABD olmuş ve yılın ikinci yarısı Küresel piyasalar açısından da, Fed kararları ile yeniden şekillenmiştir. Satın alma yöneticileri endeksi olan ve imalat sanayideki durumu yansıtan PMI, özellikle gelişmekte olan ülkelerde son bir yılın en düşük seviyeleri ile yılın ikinci yarısından itibaren azalışlar kaydetmiştir. Çıkışın uzayacağı haberi ile birlikte yeniden yükselişe geçse de, önceki seviyelerini yakalayamamıştır.
 
Uluslararası piyasalarda büyük bir dikkatle beklenen ve yatırımcıların öncelik verdiği risk prim endeksi olan CDS, 2012 sonunda Türkiye için 130 iken, bugün 210 seviyelerini bulmuştur ki, bu riskin çok yüksek olduğunu göstermektedir.
 
Kurdaki oynaklık özellikle FED açıklamaları ile yıl içinde giderek artan bir seyir izlemiştir. Özellikle de gelişmekte olan ülkelerin kayıpları daha fazla olmuştur. Artan kurun maliyet enflasyonu yaratması ve özel sektörün borcunu azaltması durumun hassasiyetini ortaya koymaktadır. Türk Lirası yılbaşından bu yana %15 ile en fazla değer kaybeden para birimi olmuştur.
 
Mayıs ayında FED’in ilk açıklamasının ardından Borsalar açısından Türkiye %17 ile yine en fazla düşüşün gerçekleştiği ülke olmuştur.
 
Tüm bu veriler ışığında; OECD Eylül raporunda, cari açığın milli gelire oranı ve TL’nin değer kaybını dikkate alarak, Türkiye’yi en kırılgan ülkeler arasına almıştır.
 
Benzer sebeplerden dolayı da Eylül ayında, kredi derecelendirme kuruluşu Standart&Poors, Türkiye’ye finansal sıkılaştırma uyarısında bulunmuş, Fitch yaptığı açıklama ile Türkiye ekonomisini olumlu görmekle birlikte, artan siyasi risklere ve cari açığa vurgu yapmıştır.
 
McKinsey’in Kasım Raporunda da; faizlerdeki ucuzlamanın uzun dönemde sürdürülemeyeceğinin altı çizilirken, yüksek dünya enflasyonu ya da pahalılaşan kredi tehdidinin özellikle “gelişmekte olan yükselen piyasaekonomileri”nce kaygıyla izlendiği belirtilmiştir. Bu tehditten en çok etkilenecek olan kırılgan ülkelerin ise; Türkiye, Güney Afrika ve Doğu Avrupa olduğuna vurgu yapılmıştır.
 
Tüm bu açıklamaların ana sebebi, çıkış sürecinde en büyük bedeli, dış kaynak bağımlılığı en yüksek ülkelerin ödeyecek olmalarıdır. O nedenle, Türkiye ile benzer sıkıntıları yaşayan ve finansal kırılganlıkları artan BRICS ülkeleri tarafından ödemeler dengesi sorunlarına ortak müdahale amacıyla sonbaharda 100 milyar dolarlık bir fon oluşturma kararı alınmıştır.
 
Bilinen bir gerçek var ki o da söz konusu gecikmenin, kırılgan ülkelere hayata geçirmesi gereken reformlar için önemli bir süre tanıdığıdır. Her seferinde ifade ettiğimiz gibi Türkiye de bu süreyi çok iyi değerlendirmelidir.
 
Çin, bu fırsatı kaçırmayarak 60 maddelik ekonomik reform paketini açıklayarak, reformları izlemekle görevli ayrı bir çalışma ekibi kurmuş ve uygulamadaki kararlılığını göstermiştir.
 
2014 yılı başı itibari ile Japonya da, kendi reformlarını açıklayacağını belirtmiştir. Darısı Türkiye’nin başına.
 
Tüketim ve ithalata dayalı olarak büyüyen Türkiye, dönüşüm sürecine giren küresel konjonktür nedeniyle, mevcut ekonomi politikalarını buna göre revize etmek durumundadır. Bu bağlamda da, Merkez Bankası'nın işi güç olmakla birlikte, önemli görevler düşmektedir.
 
Artan faizler ve kurlar, iç taleple büyümenin de önüne geçmektedir. Biliyoruz ki, sürdürülebilir yüksek büyüme, sürdürülebilir rekabet gücü ile mümkündür. 
 
Oysa ki, bizim önümüzde rekabet gücü yüksek 43 ülke yer almaktadır. Türkiye;
1.    Rekabet Endeksinde 44./144
2.   İş Yapma Endeksinde 132. /1893.   İnovasyon Endeksinde 68./1424.   İnsani Gelişme Endeksi 90./187
5.   Kaliteli Yaşam Endeksinde 34./34 OECD Ülkesi
6.   Tasarruf Oranında 130./174
7.    Demokrasi Endeksinde 88./167
 
İşte bundan dolayı, GÜÇLÜ BİR EKONOMİ İÇİN;
 
1.  Kızlı-erkekli yaklaşımın ötesinde, nitelikli nüfus yetiştirmeye yönelik EĞİTİM REFORMU,2.   Vergi adaletsizliğini ve kayıt dışılığı önleyerek, tasarrufa yönelten VERGİ REFORMU,
3.   Hak aramayı kolaylaştıran HUKUK REFORMU,
4.   Kurumsal Yapıyı Güçlendirecek ANAYASA ve
5.   Her Platformda Karşımıza çıkan DEMOKRASİMİZİN KALİTESİNİ ARTIRMAK, yolunda somut adımlar atılmalıdır.
 
Türkiye’nin üretmeye, ürettikçe büyümeye ve istihdam sağlamaya ihtiyacı var. Bunu da sağlayacak olan önündeki engelleri kaldırılmış, rekabet gücü artırılmış olan sizlersiniz, bizleriz. Yılın son aylarında yapılan, gerek İktisat Kongresi, gerek Yatırım Danışma Konseyi gerekse Sanayi Şura’sında ortaya konuşanlar hep aynı ifadeler. Ancak artık konuşmaktan ziyade eyleme geçme zamanıdır.
 
Şunu da unutmamamız gerekir ki, önümüzde 2014 yılını çok daha zorlu bir yıl haline getirecek olan gündem maddeleri bulunmaktadır.
 
1.    Süreç itibari ile JEOPOLİTİK RİSK,
2.   FED kararları ile EKONOMİK RİSK3.   Toplumsal baskılarla AYRIŞMA RİSKİ4.  Seçimler nedeniyle Politikacıların olası SERT ve KESKİN ÜSLUPLARI Temenni ediyor ve diliyoruz ki, bu risklerin üstesinden gelebilelim. 
Bu farkındalıkların çok iyi analiz edilerek, 2014 yılında birlik ve beraberliğimizi bozan değil, birleştiren adımların atılması zorunludur. Son olarak şunu ifade etmek isterim ki; 2013 yılı gerek ekonomik, gerek siyasi, gerekse toplumsal açıdan çok önemli farkındalıklar yaratmıştır.
 
Son olarak EXPO’ya da değinmek isterim.

 
EXPO 2020
EXPO yarışının arka planına baktığınızda çok ciddi emek sarfedildiğini göreceksiniz. Gerek Hükümet kanadında, gerekse yerel bazda herkes yüreğini ortaya koymuş ve elinden gelen gayreti göstermiştir. 2. mağlubiyet olması elbette ki üzüntümüzü artırmaktadır. Özellikle de alınan oy sayısı, üzüntümüzü katlamakta ve emeklerimizi boşa çıkarmaktadır.  
Ancak şu bir gerçek ki, bu yarış iyi olanın kazandığı bir yarışın ötesinde, madalyonun arka yüzünün olduğu bir yarışa dönüşmüştür. Elbette, buna sığınmıyoruz ama bu gerçeği de göz ardı etmemeliyiz.
 
İzmir’in EXPO 2020 gibi bir organizasyona gerçekten ihtiyacı vardı. Son birkaç senedir içinde bulunduğumuz kalkınma sürecinde EXPO bu kalkınmayı hızlandıracaktı.  
 
Her ne olursa olsun, önümüze bakmak zorundayız, nerede yanlış olduğu, eksiklerimiz çok iyi değerlendirilmelidir. Bu tecrübe heba edilmemelidir. En büyük temennimiz de hazırlanan projelerin, İzmir’i kalkındıracak hamlelerin atılması için artık daha fazla geç kalınmamasıdır. İzmirliler olarak, İzmir için birlikte hareket etmek zorundayız.
 
Bu anlamda, bir kez daha Sayın Cumhurbaşkanımızdan bu iş için emek veren memuruna kadar herkese teşekkürlerimi sunarak, sizleri saygıyla selamlıyorum.
 
 
Ender YORGANCILAR
EBSO Yönetim Kurulu Başkanı
 

 

Başkana Ulaşın